Organize savaşın kökenleri Neolitik Çağ’a kadar uzanır ve bu savaşlar, Bronz Çağ’da daha karmaşık ve şiddetli hale gelir. Her ne kadar insanlar var oldukları sürece çatışmalara girseler de, savaşın organize bir hâl alması, toplumların tarıma başladığı ve kalıcı yerleşimlere geçtiği Neolitik döneme dayanır. Arkeolojik bulgular, Neolitik dönemdeki savaşların ufak çaplı çatışmalar ve katliamlardan daha uzun süren, karmaşık çatışmalara doğru evrildiğini göstermektedir.
Erken dönem insanları savaşsa bile bu, günümüzde anladığımız organize savaştan oldukça farklıydı. Boston Üniversitesi’nde savaşın evrimi üzerine uzmanlaşmış antropoloji profesörü Luke Glowacki’ye göre, insanların çoğunlukla küçük, organize olmayan, yerel baskınlarla çatışmaları, günümüz şempanzelerinin saldırılarına benzer bir biçimdeydi. Bu baskınlar sırasında, bir grup birey başka bir gruptan birini karşısına çıktığında öldürebiliyordu.
Glowacki’ye göre, organize olmayan bu baskınlar daha çok tesadüfi karşılaşmalardan kaynaklanıyordu ve belirgin bir hiyerarşik yapı veya strateji içermiyordu. Çoğu zaman bu çatışmalar, geniş çaplı savaşlardan ziyade küçük ölçekli şiddet olayları olarak görülüyordu ve bu türden baskınlar, avcı-toplayıcı topluluklarda yaygındı.
Organize savaşın gelişimi, yerleşik hayata geçen toplulukların sahip oldukları kaynakları koruma ihtiyacı ile bağlantılıydı. Zamanla tarım toplumları arasında kaynakları kontrol etme mücadelesi arttı; bu da organize saldırılara ve bölgesel egemenlik çatışmalarına yol açarak savaşın daha kurumsallaşmış bir hâl almasına neden oldu.
Tarımın Yükselişi ve Savaşın Başlangıcı
Yaklaşık 12.000 yıl önce Bereketli Hilal’de tarım gelişmeye başladı ve nüfus yoğunluğu, tarım yapılmayan bölgelerde bile artış gösterdi. Antropolog Luke Glowacki’ye göre, “Tarım, savaş için bir gereklilik değil; ancak savaşı kolaylaştırdığı kesin.” Araştırmacılar, organize savaşın Neolitik Devrim’den önce başladığına dair kesin kanıtlar bulamamış olsa da, tarımın başlamasından hemen sonra çatışmalar yaşanmaya başlandı.
Örneğin, 2016 yılında yapılan bir araştırma, Kenya’daki Turkana Gölü yakınlarında 10.000 yıl öncesine ait bir katliamın izlerini ortaya koydu. Bulunan iskeletler, bağlanmış eller, ok yaraları ve kırılmış kafatasları gibi şiddet izleri taşıyordu. Glowacki, bu bulguların “erken dönem bir katliamın en güvenilir kanıtı” olduğunu belirtirken, bu topluluğun göçebe avcı-toplayıcı olmalarına rağmen yiyecek depolama yaptıklarına ve daha az hareketli olduklarına işaret ediyor. Katliamların “tit-for-tat” türü saldırılardan daha fazla koordinasyon ve planlama gerektirdiğini ve daha yoğun savaşların göstergesi olduğunu vurguluyor.
Günümüz Almanya’sında da yaklaşık 7.000 yıl önce yaşanmış bir katliamın izlerine rastlandı. Bu olayda saldırganlar, öldürmeden önce kurbanların kaval kemiklerini kırarak işkence uygulamıştı. Benzer Neolitik katliamlar, Almanya ve Avusturya’nın yanı sıra Hırvatistan ve Fransa’da da ortaya çıkarılmıştır. Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan Jericho’da ise, halkın yaklaşık M.Ö. 8000 yılında şehri korumak için surlar inşa ettiği bilinmektedir. Bu, savaşın şehir savunmasıyla nasıl bütünleştiğinin erken bir örneğidir.
Kasım 2023’te Scientific Reports dergisinde yayımlanan bir çalışmada belirtildiği gibi, Neolitik Çağ’daki çatışmalar, genellikle birkaç gün süren ve 20-30 kişiyi etkileyen hızlı baskınlar ya da kısa saldırılar şeklinde gerçekleşiyordu. Bu olaylar, topluluklar yerleşik düzene geçtikçe artan güvenlik kaygılarıyla bağlantılıdır.
5.000 Yıl Öncesinde Uzun Süreli Çatışmalar Başlıyor
Yeni bulgulara göre, geç Neolitik dönemdeki çatışmaların bazıları, daha önce düşünüldüğünden çok daha karmaşık olabilir. Bu durum, İspanya’nın kuzeyinde 5.400 ila 5.000 yıl öncesine ait, 338 kişinin kalıntılarının analiz edilmesiyle ortaya çıktı. 1985 yılında bir buldozer kazısı sırasında tesadüfen keşfedilen bu kalıntılar, başlangıçta bir Neolitik katliamın izleri olarak yorumlanmıştı. Ancak iskeletlerdeki yaralanmaların incelenmesiyle (özellikle erkekleri hedef alan, ancak çoğunlukla ölümcül olmayan yaralanmalar), bu bölgedeki mücadelenin aylar veya yıllar süren uzun bir çatışma olduğunu ortaya koydu.
Neolitik dönemin ilerleyen aşamalarında tarım gelişirken, savaş da daha örgütlü hale gelmeye başladı. Oklahoma Üniversitesi Antik Tarih Bölümü Başkanı Alfred S. Bradford’a göre, tarım toplumlarında arazileri sulamak için iş birliği zorunluluğu, topluluklar arası dayanışmayı güçlendirirken aynı zamanda ordu oluşumunu da teşvik etti. Tarım toplumlarının koruması gereken büyük arazileri vardı ve bu savunma ihtiyacı, organize askerî güçlerin doğmasına katkıda bulundu.
Bu dönemde taş aletler yerini bakır ok uçları, mızrak uçları, bıçaklar ve baltalara bırakmaya başladı. M.Ö. 3300 dolaylarında Bronz Çağı’na giren Mezopotamya ve Kuzey Afrika uygarlıkları, güçlü ordular, liderler, hiyerarşik yapılar, askeri birimler ve lojistik destek sistemleri kurdu. Bu uygarlıklar, yazılı kaynaklar ve sanatsal becerilerle askerî kampanyalarını belgeleyebiliyordu.
Örneğin, “Ur Standartı” olarak bilinen eser, M.Ö. 2500’lerde tekerlekli arabalar ve piyadelerle ilerleyen bir Sümer ordusunu tasvir ederken, “Narmer Paleti” M.Ö. 3000 dolaylarında bir Mısır zaferini gözler önüne sermektedir. Tarih boyunca, ordular ve savaş organizasyonu birçok kültüre yayıldı.
Avrupa’nın büyük ölçekli savaşlara geçişi ise daha yavaş gerçekleşti. Ancak M.Ö. 1200 dolaylarında Almanya’daki Tollense Nehri boyunca yaklaşık 4.000 savaşçının katıldığı bir savaş meydana geldi. Benzer şekilde Peru, Meksika ve Çin’de de ordular gelişmeye başladı. Böylece dünya genelinde savaş, günümüzdeki hâline benzer bir yapıya kavuşmaya başlamıştı.
Bu bulgular üzerine çalışmanın baş yazarı olan, İspanya Valladolid Üniversitesi’nden arkeolog Teresa Fernández-Crespo, “Bu kalıntılarda bölgesel bir grup çatışmasının izlerini gördüğümüzü düşünüyoruz” diyor. Ayrıca, “Kaynak rekabeti ve artan toplumsal karmaşa, gerilime yol açarak ölümcül şiddeti tetiklemiş olabilir” diye ekliyor.