Türkçe Üzerine Arap Alfabesi Sorunları
Günümüzde bilgiye erişmenin kolay olması ve sosyal medyanın kullanımı ile doğru ya da yanlış fikirlerin ortaya çıkması muhtemeldir. Bir sosyal medya sitesinde, Türk tarihinde Arapça yazıp Arapça konuşulduğunun söylenmesi ve bu bilgiyi düzeltmeye çalışan kişilerce görülen bu ve bunun gibi diğer tartışmalar üzerine bu konunun irdelenmesinin önemli olduğunu düşündük: Türkler, Arapçayı mı kullandı yoksa Arap alfabesini kullanarak Türkçe mi yazdı?
Yazılı Türk tarihinden bu yana taşlarda, kayalarda ve kâğıtlarda Türkçeyi kullanan ve eserlerini Türkçe olarak veren Türkler; Köktürk Dönemi’nde Köktürk Anıtları’nı taşlara kazımış, Hoytu Tamir bölgesinde bulunan metinler ise diğerlerinden farklı olarak, taş üzerine kazınarak değil, kayalar üzerine boya ile yazılmıştır. ¹ Uygur Dönemi’nde Mani ve Budist dinlerinin etkisiyle kullanılan Mani ve Soğd yazısı ile yazılan metinler, Türklerin Karahanlı Dönemi’nde İslâmiyet’i kabul etmesiyle birlikte Arap harflerinin kullanması, günümüzde ise kullanılan Latin alfabesi ile Türklerin birçok yazı sistemini kullandığı görülmektedir. Türkler tarih boyunca çok geniş alanlara yayılmış ve bundan dolayı o dönemin getirdiği din ile birlikte, sosyal ve kültürel hayat Köktürk, Uygur, Mani, Brahmi, Soğd, Arap, Tibet gibi birçok yazı sisteminin kullanılmasına, başka dillerden ödünçleme yoluyla kelimeler alınmasına ve Türklerin de başka dillere kelimeler vermesine kaçınılmaz olarak neden olmuştur.
Hilal KASAR arşivi: Kazakistan/Almatı
Alfabe ve dil meselesinin anlaşılamamasının sebeplerinden önce, Türk Dil Kurumu kelime sözlüğünden ses, harf ve alfabenin ne anlama geldiğine bakalım; sesin, akciğerlerden gelen havanın ses yolunda oluşturduğu titreşime denildiği ve harfin sesin yazıdaki karşılığı olduğu belirtilmiştir. Alfabe için bir dildeki harflerin belirli bir sıraya dizilmiş bütününe denilmektedir. Bir dilin alfabesi yerine sadece o dili kullandığını söyleyebilmemiz için o dilin telaffuzunu, kurallarının da kullanılması gerekir. Bir kelime üzerinden konuya bakalım: Arapçada gece anlamına “ل لي “leyl gelirken; Osmanlı Türkçesinde ise bu gece “كج “gice’dir. Görüldüğü üzere Osmanlı Türkçesinde yalnızca Arap harfleri kullanılmıştır; fakat bu harflerle yazılar Türkçe olarak yazılmış, Arapçanın kuralları dile alınmamış, bunun yanı sıra kendi diline uygun ve Arapçada bulunmayan harfleri de eklemiştir. Türklerden önce Arap alfabesini kullanmaya başlayan İranlılar, Arapçada olmayan fakat Farsçada olan seslere harf üreterek alfabelerine ilave etmişler, Türkler de Farsçayla ortak olan sesleri ifade etmek için Fars alfabesinden yararlanmışlardır. Farsçadan Türkçeye geçen harfler şunlardır:
پ چ ژ گ
Bir de Arapça ve Farsçada bulunmayan, sadece Türkçede bulunan genizden gelen bir “N” sesi vardır ki bu sesi göstermek için kef harfinden yararlanılarak bir harf meydana getirilmiştir. ²
Osmanlı Türkçesinin birtakım kimseler tarafından Arapça olarak düşünülmesinin bir başka nedeni, terim olarak kullanılan “Osmanlıca” olmalıdır. Osmanlı Türkçesi tıpkı Köktürk, Uygur, Harezm, Kıpçak gibi Türkçe dilinin tarihî dönemlerinden yalnızca biridir. Osmanlı Türkçesi yerine sadece Osmanlıca teriminin kullanılması da bilgi konusunda yetkin olmayan kişilerce “Osmanlıca” olarak ayrı bir dilin varlığını düşünmelerine sebebiyet vermiştir. Bu nedenle Arapçanın kullanıldığı fikrini söylemelerine imkân vermektedir. Fakat Osmanlıca terimi Türkoloji öğrencilerince ve birçok kişilerce benimsenerek kullanılmaya devam etmiştir.
Alfabe ve dil meselesini Osmanlı Türkçesi üzerinden Ahmet Cevdet Paşa şu ifadelerle belirtmiştir: “Tertib-i Cedid Kavâid-i Osmaniye, yukarıdaki bilgileri aldığımız iki sayfadan sonra, “Muhtıra” ile başlıyor. Buradaki ilk cümle, Ahmet Cevdet Paşanın Türkçe anlayışını ortaya koyuyor: “Osmanlı lisanının aslı Türkçedir. Fakat Farisiden ve Arabîden pek çok lafızlar alıp üç lisandan mürekkep bir lisan olmuştur.” (s.5) ³ Ahmet Cevdet Paşa, Osmanlı’nın dilinin Türkçe olduğunu Farsçadan ve Arapçadan kelimelerin de alındığını ve bu üç dilden meydana gelen bir dil olduğunu dile getirmiştir.
Üstte de bahsedildiği gibi, başka dillerden kelime almamak kaçınılmazdır. Saf dil, farazîdir. Şu an Türk diline yerleşmiş birçok Arapça ve Farsça kelime mevcuttur; fakat bu yerleşme, zamanla olmuştur. Türkçeye yerleşen bu kelimeleri Türkçenin dışına atamayız; onlar artık bu Türkçe ile varlığını sürdürmektedir. Fakat bu kelimelerin var olduğuna işaret edip Arapça kullanıldığı algısına kapılmak tamamen yanlıştır.
Kâzım Nami, yazısında “Osmanlı dili” diye bir dilin olmadığını ve dilin sadeleştirilmesi durumunda Türkçeciliğin daha açık bir biçimde ortaya çıkacağını, böylece kullanılan dile Osmanlıca diyenlerin de cesaretinin kırılacağını belirterek yazısını şu sözlerle bitirir: “Dilimiz Türkçedir; bütün Türk lehçeleriyle mukayese ederken buna Osmanlı Türkçesi deriz. Nitekim Uygurların söylediği Türkçeye Uygur Türkçesi, Azerbaycanlıların söylediğine yanlış, fakat yerleşmiş bir tabir ile Çağatay Türkçesi diyoruz.” 5
Osmanlı Türkçesinin terimlerinden, alfabe ve dil meselesinin dışında Osmanlı Türkçesinin Arap harfleri ile yazılması, beraberinde okuma sorununu da getirmiştir. Bir kelimeyi okurken o kelimede bulunan o, ö, u, ü, ı, i gibi harflerin hangisinin kullanıldığını tespit etmek için metnin bağlamından yola çıkılarak doğru harf ve kelime bulunmaktadır. Fevziye Abdullah Tansel, Arap Harflerinin Islahı ve Değiştirilmesi Hakkında İlk Teşebbüsler ve Neticeleri yazısında “Yeni harflerin mucidi Ahundzâde, İslâmlar arasında kullanılan Arap harflerinin kıraate müsait olmadığı, her kelimenin birkaç şekilde okunabildiği, okur-yazar kimselerin az yetişmesine sebep olduğu, tasavvur ettiği yeni harflerin bu mahzurları önleyeceği ve maarifin neşrinde mühim tesiri olacağı hakkında izahat vermiş.” Ahundzâde’nin Osmanlı Türkçesinde bulunan harflerin okuma sorununa yol açtığını ve yetersiz olduğunu beyan etmiştir.
Ömer Seyfettin, Arapça ve Farsça olan birçok kelimenin Türkçeye girdiğini ve bunun bir zararı olmadığını; fakat bu dillerin yanında kaidelerinin de Türkçeye girdiğini dile getirmiştir. Ömer Seyfettin tarafından yazıldığı bilinen bu yazıda önce eski dil üzerinde durulmaktadır:
“Eski Lisan: Nedir? Asla konuşulmayan, Lâtince ve İbranice gibi yalnız kendisiyle meşgul olanların zevk ve idrakine taallük eden bir şey!… Size bunun tarihini çabucak çizelim. Biz Asya’dan Garba, Anadolu’ya hicret etmişiz. Din ve edebiyat bize Arabî ve Farisî öğretmiş. Hatta bir zamanlar resmî lisanımız Farisî olduğu gibi, bir padişahımız da Arapçayı bize umumî ve millî bir lisan olarak kabul ettirmeye kalkışmış. Hicretimizin ilk asırlarında Arabî ve Farisî birçok kelimeler lisanımıza girmiş. Bunun katiyen zararı yok. Lâkin edebiyat, sanat ve dolayısıyla tezeyyün-i fikrî Arabî ve Farisî kaideler de getirmiş. Türkçe muvazenesini kaybetmiş. Tabiata muhalif ve son derece sun’î bir hâl kesp etmiş. Fakat nasılsa yine aslını, esası olan fiiller ve sigaların istiklâlini muhafaza etmiştir. İşte bu istiklâldir ki bugün bize Türkçeyi tekrar eski safiyet ve sühuletine, tabiîliğine irca etmek ümidini veriyor.”5
Dil, bir milletin en önemli varlığıdır ve bu varlığı korumak da bizlerin aslî görevidir. Köktürk Türkçesi, Uygur Türkçesi, Harezm-Kıpçak Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi, Çağatay Türkçesi, Osmanlı Türkçesi, Türkiye Türkçesi; hepsi Türkçenin varlığının devamında çok değerli eserlerin verildiği dönemlerdir. Türkçenin en önemli dönemlerinden olmaya da devam edecek olup Türkçenin gelişimiyle varlığını devam ettireceğine dair de kuşku duyulmamalıdır.
KAYNAKÇA
1. Ahmet Bican ERCİLASUN, “Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi”, 2004, s. 130 2. Doç. Dr. Ali ÖZTÜRK, Dr. Öğr. Üyesi Reyhan ÇORAK, Osmanlı Türkçesi, İlahiyat Lisans Tamamlama Programı, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi
3. Prof. Dr. Nâzım H. Polat, Türkçenin Öğretimi ve Ahmet Cevdet Paşa, 2003
4. Fevziye Abdullah Tansel, Arap Harflerinin Islahı ve Değiştirilmesi Hakkında İlk Teşebbüsler ve Neticeleri (1862 — 1884), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1953
5. Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın, Atatürk Döneminde Türkçe ve Türk Dil Kurumu, Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Fotoğrafta kullanılan kitap:
İ. Hakkı Aksoyak, Osmanlı Türkçesi Okuma Kitabı, Grafiker Yayınları, 2003