İroni kavramının izi M.Ö. 400’lü yıllara kadar sürülebilir. Ör, Aristophonos’un Eşek Arıları (Yargıçlar) adlı komedyası Atina hukuk sistemiyle alay eder.[1]
Antikçağ’ da ironinin ortaya çıkışı Sokrates tarafından zuhur edilmiştir. Sokrates için felsefe, sürekli bir şekilde hakikati aramaktır. Ancak Sokrates bilir ki hakikate ulaşmak bu dünyada zordur. Sebebi ise bedenimizin bilgi edinme araçları olan duyularımız bizleri yanıltır, kesin bir bilgi veremez. O, hakikatin ruhumuzda bedenden evvel var olduğunu bildiği için bildiğimizi sandığımız şeylerin farkında olmamızı ve hakikate ulaşma yolunda çaba sarf etmemiz gerektiğini söylemiş ve bu fikri yaymak için ömrünü adamıştır. Onun “Sokratik Yöntem” adında, insanların içindeki bilgiyi dışarı çıkarmak amaçlı uyguladığı bir yöntem vardır.
Bu yöntem iki aşamadan oluşur:
1- İronik Yöntem 2- Maotik Yöntem
İşte İroni ilk kez burada görülmüştür. Sokrates, İronik Yöntemi ile muhatabına doğruluğundan emin olduğu soruları bilmiyormuşçasına sorar ve tartışmayı açardı. İkinci yöntemde ise soru-cevap tekniği ile karşısındaki kişiye doğru cevabı bulduruyordu.
Sokrates’in ironiyi hayatında göstermesinin bir şekli, kendini farklı göstererek tanrısal bilgeliğini gizlemiştir. Sokrates, başkalarının karşısında güzel insanların çekiciliğine kapılan, her konuda bilgisiz bir insan maskesi takar. Oysa içi bilgelik ve düşünceyle dolu ve zenginlik güzellik ile ilgilenmez. Sokrates’in kendini gizleyip bütün ömrü boyunca insanlarla alay etmesi, ironidir.
Sokrates
Friedrich Schlegel, Sokrates ironisi hakkında bütünüyle istem dışı, buna karşın bütünüyle bilinçli olarak gerçekleştirilen tek aldatmacadır, diye düşünür. İnsanları yanılgıya düşüren bir tarafı vardır. Lyceum’un 108. parçasında Sokrates ironisinin özelliklerini yorumlar.
“Sokrates ironisi bütünüyle istem dışı, buna karşın bütünüyle de bilinçli olarak gerçekleştirilen tek aldatmacadır. Ona öykünmek ne kadar olanaksızsa, onu ortaya çıkarmak da o kadar olanaksızdır. İçinde ona sahip olmayan bir kişi için, açıkça tanımlansa bile, bir bilmece olarak kalır. Ancak onu bir yanılsama olarak görenleri; ya tüm dünyayla kötücül biçimde alay etmekten keyif alanları ya da kendilerinin de pekâlâ o dünya içinde bulunabileceğini hissedince öfkelenenleri yanılgıya düşürür. Ondaki her şey şaka olmalıdır ve her şey ciddi olmalıdır; her şey açık yüreklilikle ve tamamen kapalı biçimde ortaya konmalıdır. O yaşamın sanatsal anlamıyla bilimsel aklın birleşiminden, yetkin bir doğa felsefesiyle yetkin bir teknik felsefenin bir araya gelişinden doğar. Koşulsuzla koşullu, olanaksızla eşit bir iletişim gereksinimi arasındaki çözülmez bir çatışma duygusunun içinde barındırır ve kışkırtır. En özgür kural dışılıktır, çünkü insanın kendini aşmasını sağlar. Bir yandan da kural dışılıkların en düzenlisidir; çünkü kesinlikle gereklidir; çok güzel bir simgedir; yavan uyum yandaşları bu süreğen öz-parodiyi nasıl değerlendirmeleri gerektiğini hiç kestiremediklerinden, durmaksızın, bu işten başları dönene kadar ona bir güvenip güvenmedikleri zaman, şakanın ciddi, ciddi olanın da şaka olduğunu sanırlar önünde sonunda.” (FS 2, 160; AL, s. 94).[2]
Sokrates, kendisinden geriye hiçbir eser bırakmadığı için onu yalnızca çevresindeki insanların anlatışından biliyoruz. Ksenephon da bu kişilerden birisidir. Ksenephon’un amacı, Atinalıların Sokrates’i ölüme terk etmesinin ne büyük bir haksızlık olduğunu göstermekti. Ksenephon, Sokrates’in tehlike barındırabilecek tüm yanlarını çıkarmıştır ve onu düpedüz anlamsız bir hale getirmiştir. Bu durum, Sokrates’in insanlara karşı olan tavrı ile benzerlik göstermektedir. Bu savunmayı okuyan kişiler, Sokrates’in ne kadar masum biri olduğuna kanaat getirecek ve onun neden ölüme mahkûm edildiğinin ironik durumu ile baş başa kalacaklardır. Ksenephon’a göre, Sokrates öğretisinin çıkış noktalarından biri de yararlılıktır. Yararlılığın diyalektiği sonsuzdur. Fakat, yararlılığın parçalanması zararlı bir hale dönüşebilir. Çünkü mutlak yararlılık hayatın sürekli değişen akışında, çabucak uçup giden tek bir andır.[3]
Platon, Sokrates’i duygusal bir şekilde anlatmıştır. Sokrates, Şölen’de geçen bir sözünde, hakkında bir şeyler bildiği tek şeyin “gönül meseleleri” olduğunu kabul eder. Ksenephon, Sokrates için “temkinli olma” kavramını kullanır. Ksenephon’un Sokrates’i anlatışında ironiden ziyade abartılı tabirler göze çarpar.
Platon, Sokrates’te Tanrısallığın dolaysız aracını görmüştür. Platon, Sokrates’in bu gücünün birincisi insanlara hayat ve ruh verebilme, ikinci olarak da bireyin zaten içinde bulunan bir gücü ortaya çıkarmayı hedeflediğini söylemektedir. Sokrates’in annesi bir ebe olduğu ve doğurtma yeteneği olduğu için ikinci özellik ile de bu durum bağdaştırılabilir.
Platon
Sokrates, her bilimin gündelik işlere yetecek kadar öğrenilmesi gerektiğinin altını çizmiştir ve bir bilim dalı ile gereğinden fazla haşir neşir olmanın gereksiz olduğunu düşünmektedir.
Bir varsayımla başlayan her felsefe, o varsayımla biter. Sokrates’in felsefesi, hiçbir şey bilmediği varsayımıyla başladığı için, o varsayımla bitmiştir. Platon’un felsefesi, düşünce ve varlığın dolaysız birliği ile başlamış ve bunda ısrar etmiştir. Platon’un meydana getirdiği Sokrates’in Savunması’nda Sokrates, kimsenin bir şeyleri tam olarak bilmediğini ifade eder. Akıl krallığında adım atmadık yer bırakmadığını, bu krallığın bir “bildiğini zannedenler” okyanusu tarafından çevrili olduğunu açıklar.
Platon’un eserleri olan Şölen ve Phaidon, Sokrates’in yorumlanmasında dönüm noktalarıdır. Çünkü genel anlayışa göre biri filozofun hayatını, diğeri ölümünü anlatır.[4]
Sokrates, konuşmalarını ironi çerçevesinde sürdürür. İroninin nahoş bir tarafı vardır. İroni, türlü türlü kılıklara girer ve ironist de belli karşısındaki insana ne söylemek istediğini, tavrını net bir şekilde ifade etmez. Birey, ironistle ilk temasında ironistin bireye açıldığı oranda, kendisini yücelmiş ve özgür bırakılmış hissederse bir an sonra onun gücüne esir düşer. İronist ideayı açıkça ifade etmek yerine ima eder. Bu tavır kişinin içine bir kuşku düşürür ve büyük bir ironiyi de beraberinde getirir. Bireyin, kendisini en iyi hissettiği an, dağılmaya en yakın olduğu andır. Sokrates’ te ironiye duyulan bir aşk vardır. Âşıkların alaycı olmaları ya da kavga etmeleri nasıl düşük aşk çemberindeyse, bu da akıl çemberindedir.
İroninin çıkış noktası yine ironidir. Diyaloglar ironiden doğan bir diyalektik şeklindedir. Diyaloğun sonuna doğru hem Sokrates hem de Sofistler kendilerini bir hiçlikle karşı karşıya olduklarını görürler. Çünkü Sokrates ironiyi Sofistlerin fikirlerini çürütmek için de kullanmıştır.
Sokrates, ironili tutumundan ötürü Atinalılarca ölüme mahkum edilmiştir. Sokrates’ in suçlandığı konular devletin tanıdığı tanrıları kabul etmemesi ve yeni tanrılar olduğunu ileri sürmesidir. Bir diğer konu ise kurulu düzeni reddetmesi ve kendi sınırları içerisinde kalmasıdır. Sokrates’ in sınırının idea oluşu ve hiçbir şey bilmediği için devletin tanrılarını bilmemesi de olağan bir durumdu. Sokrates’ in sistemli bir felsefe kurma gibi bir derdi yoktu. Sadece ironiyi kullanarak insanlara hiçbir şey bilmediğini ve onların da hiçbir şeyi bilmediğini açığa çıkarıyordu. Bu durumda bakıldığında Sokrates’ in hiçbir şey bilmediği söylenebilir çünkü sistemli bir felsefenin bilimsel yapısına erişememiştir. Onu bir kişilik olarak öne çıkaran şey ironidir. Sokrates her çeşit insanla oturup ironi çerçevesinde bir konuşma yapabilirdi. Kendisini devlete karşı sorumlu hissetmiyordu ve yurttaş yakınlığı yoktu. Yapmadıklarıyla bir devrimciydi ve bir ironisi onu örgüt lideri olmaktan kurtarmıştır. Sokrates, ironik olmakla her ilişkinin dışında durmuştur ve ilişkiyi yürüten yasa, sadece itme- çekme gücünü oluşturuyordu. İronikliğin vermiş olduğu gevşeklikle bir bireyle kurduğu bağlantı yalnızca anlıktı ve Sokrates böyle olmasından zevk alıyordu. Hiçbir zaman gerçek düşüncelerini açığa atmamıştır. Sokrates hakkındaki bir diğer suçlama ise, gençlerin ahlakını bozduğudur. Bu şekilde suçlanmasının nedeni ise Sokrates’ in söylemlerinin daha çok gençlere yönelik olmasından dolayıdır. Sokrates’ in gençlerin ailelerinin sözünden çıktığı yönünde tartışma ortaya atılır. Sokrates, gençlere karışmasını, verdiği derslerden para almamasını öne sürerek savunma yapar. Gençliği kendisine çekmiştir, gençlik de huzur aradığı için güvenli bir sığınak olarak Sokrates’ i görmüşlerdir. Sokrates, ironisini kullanarak gençler üzerinde bıraktığı izlenimle onların kendi içlerine dönmesini sağlamıştır. Kendi içlerinde bir hazine görmüşlerdir. Örneğin, Platon, ideasını keşfetmesinde Sokrates’ e borçludur.
Sokrates, kendisini bir olumsuzluğun ortasına oturtmuştur. Çünkü kendisinden önceki ve sonraki gelişimler olduğuna göre o, hiçbir şey bilmediğinden bir belirsizliğin getirmiş olduğu olumsuzluğu benimsemiştir. Sofistlerin eylemlerine karşı ilgiliydi çünkü onların sistemli düşünceleri vardı. Fakat bu düşünceler, kendilerini Sokrates’ in sonsuz olumsuzluk akan nehrine bırakmışlardır ve onun karşısında bir direnç gösterememişlerdir.
Sokrates, her şeye ironi ile bakmıştır. İnsanlara her zaman hiçbir şey bilmediğini söylemiş ve onlar tarafından aydınlatılmak istemiştir. Fakat bu tutumu, aynı zamanda onun sonu olmuştur. Çünkü ironiye olan bağlılığı yüzünden ona tutsak düşmüştür. Sokrates’ in idam edilişinin haksız oluşuna tarihin kendisi karar vermiştir. Çünkü ölüm devletler tarafından somut bir şey olarak görülse de Sokrates hiçbir şey bilmez ve onun buna rağmen idam edilmesinde de ortaya çıkan sadece ironidir.
Dünya tarihinde öznelliğin hakkını aramasını sağlayan ilk kişi Sokrates olmuştur. İroniyi edimsellikle ilişkili olarak ortaya koyan kişi Friedrich Schlegel’ de, şiirde ortaya koyan Tieck’ te, estetik ve felsefi olarak ironinin farkına varan Solger’ da görülmektedir. İroninin ilk biçimi, öznellik içinde savaşılarak değil, sakinleştirilerek hakkını alırken, ikinci biçimle hem savaşılmış, hem de bu biçim yok edilmiştir; çünkü haklı çıkarılmamış olduğu için ancak yok edilerek hakkını alabilmesi olanaklıydı.
“Sokrates’ in kendisini, bilgisizliğin arkasında belli belirsiz görülen bu olumluluğa spekülatif olarak bırakmamasının nedeni doğal olarak, her bireye bilgisizliğini anlatması için gelen Tanrısal çağrıydı. Dünyayı kurtarmaya değil, mahkûm etmeye gelmişti. Bu yüzden hayatını kutsal sayıyordu ve tam da bu etkinliği devlet işlerine girmesini engelledi. Atinalıların hayatını elinden almalarına bir diyeceği yoktu; ama Tanrısal görevini terk etmesi koşuluyla beraat etmeye katlanamazdı; çünkü bu onun entelektüel ve ruhsal açıdan ölümü demekti. Tanrısala olan borç kapsamında, tanrılar adına insanın son kuruşuna kadar haciz koyduran bir savcı gibiydi. Öncesinde büyük ve olağanüstüyle ilişki içinde olan ne kadar intikam varsa, şimdi Sokrates’ in insanlıkla kurduğu bu ironik ilişki sayesinde, hepsi eksiksiz ve derinlemesine alınmıştı.” [5]
[1] Cogito 57. Sayı, 2008 (s. 19) [2] Cogito 57. Sayı, 2008 (s. 22) [3] Kiergaard, İroni Kavramı, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2020. (s. 20-26) [4] Kiergaard, İroni Kavramı, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2020. (s.29) [5] Kiergaard, İroni Kavramı, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2020 (s. 190)