Seyyid Nesimi: Ben Bu Cihana Sığmazam
Kasım 02, 2024

Divan edebiyatının sevilmiş şairlerinden olan Seyyid Nesimi hakkında kaynaklarda kesin sonuca varan bilgiler olmamasına karşın Osmanlı Dönemi’nde yazılan tezkirelerde şaire dair bilgiler görebilmekteyiz. Tezkirelerde ise Seyyid Nesimi’ye karşı türlü rivayetler vardır ve tezkire yazarlarının kendisine karşı tezkirelerde adı boş geçmesin diyerek hislerini ifade ettiği açıktır. Nesimi’nin hayatına baktığımız zaman kronolojik olarak bilgileri kesin bir sonuca götürmek doğru olmadığından Abdülbaki Gölpınarlı gibi akademisyenler Nesimi’nin doğumu, ölümü ve yaşadığı bazı durumları tarihleyememiş fakat tarihteki şu olaydan önce, bu olaydan sonra yaşanmış olabileceğini vurgulamış, tarih aralıkları vermek mecburiyetinde kalmışlardır.

XIV. yüzyılda yaşayan ve asıl adı Seyyid İmamüddin Nesimi olan şair Şeyh Şıbli’nin dervişleri arasındayken sonradan hayatını şekillendirecek Fazlullah Hurufi’ye intisap etmiştir. Fazlullah Hurufi’nin yanında Hurufilik esasları ve vahdet-i vücut anlayışı ile hayatını sürdürmüş buna bağlı kalarak şiirler kaleme almıştır.

Abdülbaki Gölpınarlı’nın aktardığına göre ‘’Hurufilik, kainatın ve insanın esası ruh değil, maddedir ve ruh, maddenin bir vasfı, bir manasıdır. Varlığın özü, sestir. Ses, insanda öz haline gelir. Söz, harflerden meydana gelmiştir. Peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed, yirmi sekiz harfle konuşmuştur, yani Arapçada yirmi sekiz harf vardır. Fazl, Farsça otuz iki harfle konuşmuştur ve ‘Cavidan’ adlı kitabı, otuz iki harften mürekkeptir. İnsanın yüzünde, anasından onlarla doğduğu için ‘Ana Hatları’ denen yedi hat vardır; iki kaş, dört kirpik, bir saç. Bunların, dört unsurdan, yani ateş, hava, su ve topraktan meydana geldiği için her biri dört sayılı, yirmi sekiz eder. Saç, ortadan ikiye ayrılınca yedi hat, sekiz olur, dört unsurla tutarı otuz ikiyi bulur. İnsanda ergenlikten sonra çıkan yedi tane de ‘Baba Hatları’ vardır: sağ ve sol yan olmak üzere iki sakal, iki bıyık, iki burun kılları ve bir alt dudağın altındaki hat. Bunlar da aynı tarzda yirmi sekiz ve otuz iki sayılır. Günde on yedi rekat farz namazı vardır, Cuma günü on beş rekat. Tutarı otuz ikidir. Yerli olan günde on yedi rekat farz namaz kılar, yolcu on bir rekat. Tutarları yirmi sekizdir ve böylece Hurufiler, abdesti, haccı, zekatı, bütün şeriat hükümlerini ve peygamberlere ait rivayetleri, yirmi sekiz ve otuz ikiye tatbik ederek tevil ederler ve hepsinden maksat, insanı bulmak ve Fazlullah’a ulaşmaktır derler.’’ şeklinde Hurufiliğin esaslarını anlatmıştır.

Sordum ervaha yüzün vasfını harfen harfe

Kimsenin şerhine gelmez bu gül-i ter dediler

(Ruhlara, harften harfe yüzünün manalarını sordum bu terütaze gülü kimsecikler anlatamaz dediler.)

Zülf ile kaş ü kirpiğin ebced-i cim ü dal imiş

Ben bu huruf şekliçün cim i dal içindeyim

(Saçlarında, saçın ve kirpiğin, ebced ve ebcedin cimi ve dalıymış. Ben de bu harflerin şekli için cim ve dal içindeyim, savaşıp durmadayım.)

Zülf ü kaşın Nesimi’ye vech’i hasendir ey sanem

Cim ile nun bu vech ile hangi kitab içindedir

(Ey güzel, saçınla kaşın Nesimi’nin gönlüne öylesine yerleşmiştir, o, onlara öyle güzel bakıp durmadadır ki. Cimle dal, hangi kitap içinde bu tarzda yazılıdır acaba?)

Abdülbaki Gölpınarlı’nın naklettiği Hurufilik esasına göre Nesimi’nin şiirlerinde de Fazlullah’ın etkisi altında olduğu ve bulunduğu Hurufi tarikata dair esasları şiirlerine taşıdığını görmekteyiz. Sıkı sıkıya bu anlayışa bağlı kalan şair sürekli Hurufi esaslarına başvurmuş, Kuran’dan ayetlere yer vermiş, vahdet-i vücut ve Mansur’un Ene’l Hak anlayışıyla da şiirler yazmıştır.

Her şeye kim baktın ise anda sen Allah’ı gör

Kancaru kim azm kılsın semme vechullahı gör

(Neye bakarsan onda Allah’ı gör nereye yönelirsen orada Tanrı cemalini seyret.)

Mansur gibi cuşa gelir söyler ene’l Hak

Her aşık-ı sadık ki bu meyhaneye uğrar

(Bu meyhaneye uğrayan her gerçek aşık, Mansur gibi coşar da ben Tanrıyım der.)

Nesimi’nin, Mansur gibi Ene’l Hak düşünceleri şiirlerine adeta sirayet etmiş ve onun için sonun başlangıcını oluşturmuştur. Nesimi’nin yaşayışı, fikirleri, şiirleri o dönemde birçok kişi tarafından dinsizlikle suçlanmış ve aşırıya kaçan ifadeleri herkes tarafından duyulmuştur. Nesimi o dönemlerde Ankara’ya uğrayarak Hacı Bayram Veli ile görüşmek istemiş, kendisine intisap etmek istediğini söylemiştir fakat Hacı Bayram Veli, Nesimi’nin görüşlerinden ve Hurufi olduğundan dolayı tanrılık davasında olduğunu düşünmüş ve Nesimi’yi huzuruna almamıştır. Nesimi ise aradığını bulamayınca Halep’e gitmiştir.

Emir Kemalledin Hüseyin’in anlattığı hikayeye göre; Nesimi Halep’e gidince yanına birçok taraftar toplamış, onlarla beraber gezmiş, şiirler söylemiş ve ünü dört bir tarafa yayılmıştır. Ünüyle beraber aleyhtarları da çoğalan Nesimi’ye baskılar da artmış şiirlerinin yasaklanmasına kadar gitmiştir. Nihayetinde bir gün meydanda bir genç Nesimi’nin şiirini okumuştur. Sonrasında gencin şiir okuması meydandaki herkes tarafından duyulmuş, Halep yönetiminin ve müftüsünün kulağına kadar gitmiştir. ‘’Bu şiir kimindir?’’ denince genç: ‘’Benim şiirimdir.’’ demiş ve idam etmek için ipi başına geçirmişlerdir. Bunu duyan Nesimi koşarak gelmiş ve ‘’Benim şiirimdir.’’ demiş, genç salınarak Nesimi derisi yüzülmek üzere idam olunmuştur. Derisi yüzülürken çok kan aktığı için rengi sapsarı olmuş ve ‘’Rengin neden sarardı?’’ diye sormuşlar Nesimi ise şöyle karşılık vermiştir: ‘’Ben aşk fecrinden doğan aşıklık güneşiyim, güneş batarken de sararır.’’

Nesimi’nin öldürülmesine Abdülbaki Gölpınarlı şu eklemelerde bulunur: ‘’Nesimi’nin yüzülmesine fetva veren müftü, Nesimi yüzülürken sağ elinin şehadet parmağını sallayarak, bunun diyormuş, kanı da pistir. Bir uzva damlasa, o uzvun kesilmesi gerekir ve tam bu sırada Nesimi’nin bir katre kanı, müftünün şehadet parmağına sıçramış. Meydanda bulunan hal ehli bir can: Müftü Efendi demiş, fetvanıza göre parmağınızın kesilmesi lazım. Müftü, nesne gerekmez demiş, biraz suyla temizlenir. Bunu duyan Nesimi, kanlar içinde:

Zahidün bir parmağın kessen dönüp Hak’dan kaçar

Gör bu miskin aşıkı şer-pa şoyarlar ağlamaz’’

Nesimi’nin öldürülmesi halk tarafından büyük bir üzüntüyle karşılanmış, bir acıma duygusu oluşturarak zulme uğradığı herkes tarafından açıkça görülmüştür. Halk tarafından ağızdan ağıza ünü yayılarak birçok kişi tarafından kutsallık atfedilmiş ve ikinci Mansur olarak anılmasını sağlamıştır. Hazin sonu insanlar tarafından şiirlerinin okunmasına ve yerleşmesine fırsat sunmuş, günümüzde şiirleri bestelenmiş ve hayatı filmlere konu olmuştur. Son olarak diyeceğimiz o ki Nesimi diye bir şair gelip geçmiş ve bu cihana sığmamıştır:

Bende sığar iki cihân ben bu cihâna sığmazam

Cevher-i lâmekân benim kevn ü mekâna sığmazam

(İki cihan (dünya ve ahiret) benim içime sığar, ancak ben bu dünyaya sığmam. Mekansızlık cevheri bende, ben bu aleme sığmam.)

Kevn ü mekândır âyetim zâta gider bidâyetim

Sen bu nişân ile beni bil ki nişâne sığmazam

(Bütün varlıklar ve mekan benim delilimdir. Başlangıcım varlık sahibi olan Zat’la başlar. Sen beni bu işaretle tanı, ama bil ki ben bu işarete de sığmam.)

Kimse gümân ü zann ile olmadı Hakk ile biliş

Hakkı bilen bilir ki ben zann ü gümâna sığmazam

(Hiç kimse zanla, kuşkuyla Hakk’ı bilenlerden olmadı. Hakk’ı bilen bilir ki, ben zanna ve kuşkuya da sığmam.)

Sûrete bak vü ma’nîyi sûret içinde tanı kim

Cism ile cân benim velî cism ile câna sığmazam

(Dış görünüşe bakıp bu dış görünüş içinde gerçek manayı, iç görünüşü tanı. Çünkü beden de, ruh da benim. Ancak ben ruha da, bedene de sığmam.)

Hem sadefim hem inciyim haşr ü sırât

Bunca kumâş ü raht ile ben bu dükâna sığmazam

(Hem inci kabuğu, hem de inciyim, yani hem dış hem iç. Mahşer meydanı ve Sırat. Bunca kumaş ve binek takımıyla ben bu dükkâna sığmam.)

Genc-i nihân benim ben uş ayn-ı ayân benim ben uş

Gevher-i kân benim ben uş bahr ile kâna sığmazam

(İşte gizli hazine benim. Görünenin aynısı işte benim. Bu hazine kaynağının incisi de işte benim. Ancak ben ne denize, ne de kaynağa sığmam.)

Arş ile ferş ü kâf ü nûn bende bulundu cümle çün

Kes sözünü uzatma kim şerh u beyâna sığmazam

(Yeryüzü ile gökyüzü ve “kâf” ile “nun” gibi bütün herşey bende bulunduğu için, ey bana akıl vermeye kalkışan kişi sesini kes. Çünkü ben, sözlere ve açıklamalara sığmam.)

Gerçi muhît-i a’zâmım adım âdem durur âdemim

Dâr ile kün fekân benim ben mu mekâna sığmazam

(Gerçi her tarafı kaplayan ulu varlık benim, adım insan olduğu için, insanım. Mâlik olan da, “ol” denilince olan da benim, ben bu mekana da sığmam.)

Cân ile hem cihân benim dehr ile hem zamân benim

Gör bu latifeyi ki ben dehr ü zamâna sığmazam

(Ruhla aynı cihanı paylaşan, âlemle aynı zamanı yaşayan benim. Ancak şu hoşluğa bak ki, ben ne bu âleme, ne de bu zamana sığarım.)

Encüm ile felek benim vahy ile melek benim

Çek dilini vü epsem ol ben bu lisâna sığmazam

(Yıldızlarla felek benim. Vahiy de, melek de benim. Dilini tut ve konu çünkü ben bu dile de sığmam.)

Zerre benim güneş benim çâr ile penc ü şeş benim

Sûreti gör beyân ile çünkü beyâna sığmazam

(En küçük varlık da, güneş de benim. Dört (dört unsur: toprak, su, rüzgâr, ateş), beş (beş duyu) ile altı (altı yön: sağ, sol, ön, arka, üst, alt) da benim. Sözle anlatılan görünüşü gör, ancak ben anlatılana da sığmam.)

Zât ileyim sıfât ile Kadr ileyim Berât ile

Gül-şekerim nebât ile piste-dehâna sığmazam

(Sıfatımdan dolayı Zât ile birlikteyim, Berat’ım, imtiyazım nedeniyle Kadr içindeyim, itibardayım. Şeker kamışı sayesinde gül tatlısıyım. Kapalı ağızlara sığmam.)

Şehd ile hem şeker hem şems benim kamer benim

Rûh-ı revân bağışlarım rûh-ı revâna sığmazam

(Bal ile şeker benim Güneş benim, Ay benim. Herkese akıcı bir ruh bağışlarım, ancak kendim bu akıcı ruha sığmam.)

Tîr benim kemân benim pîr benim civân benim

Devlet-i câvidan benim îne vü âna sığmazam

(Ok benim, yay benim, yaşlı benim, genç benim, sonsuz devlet benim, mekana ve zamana sığmam.)

Yer ü gökü düzen benim geri dönüp bozan benim

Cümle yazı yazan benim ben bu dîvâna sığmazam

(Yerle göğü düzenleyen benim, sonra dönüp bozan benim bütün yazıları yazan benim, ben bu divâna sığmam.)

Nâra yanan şecer benim çarha çıkar hacer benim

Gör bu odun zebânesin ben bu zebâne sığmazam

(Ateşten yanan ağaç benim, göğe çıkan taş benim. Bu ateşin alevini gör. Ben bu lügate sığmam.)

Gerçi bugün Nesîmîyim Hâşîmîyim Kureyşîyim

Bundan uludur âyetim âyet ü şâna sığmazam

(Gerçi bugün Nesimîyim, Hâşîmîyim Kureyşîyim ama menzilim bundan büyüktür, ben menzile ve şâna sığmam.)

KAYNAKÇA

Abdülbaki Gölpınarlı, Nesimi-Usuli-Ruhi, Kapı Yayınları, Sf. 7

Abdülbaki Gölpınarlı, Nesimi-Usuli-Ruhi, Kapı Yayınları, Sf. 11

Abdülbaki Gölpınarlı, Nesimi-Usuli-Ruhi, Kapı Yayınları, Sf. 14

Abdülbaki Gölpınarlı, Nesimi-Usuli-Ruhi, Kapı Yayınları, Sf. 15

Abdülbaki Gölpınarlı, Nesimi-Usuli-Ruhi, Kapı Yayınları, Sf. 66

Abdülbaki Gölpınarlı, Nesimi-Usuli-Ruhi, Kapı Yayınları, Sf. 80

Abdülbaki Gölpınarlı, Nesimi-Usuli-Ruhi, Kapı Yayınları, Sf. 81

Abdülbaki Gölpınarlı, Nesimi-Usuli-Ruhi, Kapı Yayınları, Sf. 85

Abdülbaki Gölpınarlı, Nesimi-Usuli-Ruhi, Kapı Yayınları, Sf. 87

Abdülbaki Gölpınarlı, Nesimi-Usuli-Ruhi, Kapı Yayınları, Sf. 93

Hüseyin Ayan, Nesimi Hayatı Edebi Kişiliği Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkitli Metni, TDK Yayınları, Sf. 3

Hüseyin Ayan, Nesimi Hayatı Edebi Kişiliği Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkitli Metni, TDK Yayınları, Sf. 12

Hüseyin Ayan, Nesimi Hayatı Edebi Kişiliği Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkitli Metni, TDK Yayınları, Sf. 13

Hüseyin Ayan, Nesimi Hayatı Edebi Kişiliği Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkitli Metni, TDK Yayınları, Sf. 17

Turgut Karabey, Nesimi Hayatı Sanatı Eserleri Bazı Şiirlerinin Açıklamaları, Akçağ Yayınları

Bu Haberi Paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.