Ruslar ile Osmanlı’nın ilk teması Moskova Knezliği döneminde yapılan ticari faaliyetler ile olmuştur. Ruslar bu dönemde denizlere inme politikası güdüyordu. Bunun için topraklarını genişletmeye başlayan Moskova, Astrahan ve Kazan Hanlıklarını topraklarına katmaya çalışmış fakat Osmanlı bu hareketleri ciddiye almamıştır. Ciddiye almama nedeni ise Rusların o dönemde Osmanlı için net bir tehdit unsuru olmamasıdır.
Rus idaresi altındaki Kazakların, Azak Kalesini alıp bir süre sonra geri çekilmesi ile artık ilişkiler askeri ve siyasi boyuta ulaşmıştır. Rusya’nın Osmanlıya karşı ilk askeri başarısı ise Çar I. Petro (Büyük Petro ya da Deli Petro) döneminde Azak Kalesinin alınması ile olmuştur. Rus-İsveç savaşı gerçekleşirken İsveç Kralı Demirbaş Şarl (XII. Charles), sınırı aşarak Osmanlı topraklarına sığınmıştır. Takipte bulunan Rus kuvvetleri Osmanlı sınırını taciz etmesiyle Osmanlı kuvvetleri Prut Nehri kıyılarına gelmiş ve burada Rusları büyük bir hezimete uğratmıştır. Savaşın ardından Prut Antlaşması imzalanmış olsa da Çar I. Petro bu hükümlere uymak istememiş ve iki ülke de savaş hazırlığı içerisine girmiştir. Araya giren yabancı elçiler sayesinde Edirne Antlaşması imzalanmıştır.
Prut ve Edirne Antlaşmalarından zararlı çıkan Rusya, Osmanlı’nın İran ile girişmiş olduğu savaşı fırsat bilerek Avusturya ile ittifak kurup Osmanlı’nın sınırı ihlal ettiğini gerekçe gösterip Osmanlıya savaş ilan etti. Fakat yine istediğini alamayan Rusya imzalanan Belgrad Antlaşması ile Osmanlıyla uzun sayılabilecek bir barış dönemine girdi.
Paul Delaroche tarafından resmedilen Çar I. Petro portresi.
Savaşın Nedenleri
Rusya’nın Avrupa’daki ilerleyişinde karşısına çıkacak olan ilk ülke Lehistan idi. Görece daha kuvvetsiz olan Lehistan, Rusya’ya karşı direnememiş ve Rusya, Lehistan’da nüfuz kazanmaya başlamıştı. Lehistan’da etkin güç haline gelmeye başlayan Rusya, Türk devlet adamları arasında endişeye yol açmış ve Lehistan’da Osmanlı’ya düşman bir devletin ne denli tehlikeli olabileceğini göstermişti. Avrupa’da bulunan güçlü devletler (Avusturya, Fransa ve Rusya), Osmanlı için “Hasta Adam” yakıştırmasını kullanıyorlardı ve hasta adama son bir darbe vurarak öldürmeyi amaçlıyorlardı. Osmanlı’nın artık eski gücünde olmaması ve siyasi bir yalnızlık çekmesi üzerine, müttefiki bulunmayan Prusya ile ittifak kurmaması işten bile değildi. Prusya Kralı II. Fredrich, Payitahta elçi göndermiş ve Rusya ile Avusturya’nın oluşturacağı tehlikeye dikkat çekmişse de ittifakın kurulması için uygun zemin hazırlanamamıştır.
Petro’nun ölümün ardından tahta çıkan II. Katerina, Petro’nun yolundan gözü kara bir şekilde ilerleyecekti. Petro’nun gerçekleştirdiği devrimler sayesinde Rusya artık çok daha güçlü bir politikaya, modern ve güçlü bir orduya sahip olmuştu. II. Katerina daha totaliter bir devlet yaratmak ve emellerine daha çabuk ulaşabilmek adına yönünü Avrupa’ya çevirmişti. Katerina, Osmanlı ile uzlaşmaya varamayan Prusya ile saldırmazlık anlaşması imzaladı. Bu anlaşmaya göre iki ülke de yardım istemesi durumunda birbirlerinde yardım etmek mecburiyetindeydi.
Çariçe II. Katerina
Rusya nihayet Lehistan’a askerlerini soktu ve o dönem prens olan Radzwill askeri harekâta kalkışınca Rusya’ya gün doğmuş oldu. Ruslar Lehistan’da mutlak güç olmak amacıyla Leh tahtına kendi kuklaları olan bir kral geçirmek istiyorlardı. Litvanya ve Varşova işgal edildi ve Leh meclisine yapılan baskılar sonucunda Rus destekli Kral Poniatowski Leh tahtına çıkartıldı.
Polonya Kralı ve Litvanya Büyük Dükü II. Stanislav Poniatowski.
Savaş İlanı
Bu olaylar sonucunda Osmanlı kendini birdenbire olayların içinde buldu. Rusları Leh topraklarında istemeyen Osmanlı, Rusları istemeyen Lehlerin yardım istediğini geri çevirmemiş ve el altından destek vermiştir. Fakat savaşı göze alamayacak durumda olan Osmanlı olaylara sessiz kalmıştır. Fakat Rusya bu eylemlere yetinmemiş ve Osmanlıyı tahrike başlamıştı.
Rusya, Balkanlar’da, Kafkasya’da ve Osmanlı’nın kuzey sınırı olan Kırım’da sınır tacizlerine başladı. Ayrıca Mora, Teselya, Girit ve Karadağ bölgelerinde ajan faaliyetleri yürüterek bölge halklarını isyana teşvik etmeye çalıştı. Yalnızca Karadağ’da başarılı olan bu isyana teşvik faaliyeti Osmanlı’nın dikkatini çekebildi. Tüm bunlara karşı dirayetli bir duruş sergileyen Osmanlı savaşa girmemeyi başardı fakat bu olaylar sonrasında Rus baskısından kaçan Lehlerin Osmanlı sınırını geçip Osmanlıya sığınmasının ardından Ruslar bunu fırsat bilip Osmanlı hududunu ihlal etti. Ardından burada sığınmacı bulunan Lehler ile beraber Osmanlı tebaasını da katlettiler ve sonunda Osmanlı 1768 yılında Rusya’ya savaş ilan etti.
Devletlerin Askeri ve Ekonomik Durumları
Rusya:
Osmanlı savaş ilan ettiğinde Rusya savaşa hazırlıksızdı çünkü Osmanlı’nın savaşa gireceğini tahmin etmiyorlardı. Rusya’da görev yapmakta olan İngiliz Amiral Elfinston “Ruslardaki cehalet ilk gençlik cehaleti, Türklerde ise ahmak bir ihtiyarlık cesaretidir” demiştir. Savaş ilanından sonra 7 ay boyunca her iki devletin de askeri bir harekâta girişmemesi Katerina’nın işine yaramıştı. Bu süre zarfında, Hollanda’dan borç almış ve ordusuna paralı asker toplamış, Azak Kalesini tahkim etmiş ve donanmasını güçlendirmişti. Ruslarda bulunan bir gelenek olan trampet çalarak savaş ilan etmek burada da kullanılmıştır. Çariçe, Petersburg’da trampet çaldırarak savaşı halka ilan etmiş ve Rusya’nın haklı, Osmanlı’nın barışı bozarak savaşı Türklerin başlattığını ve haksız tarafın Osmanlı olduğunun propagandasını yaptırmıştı.
Osmanlı:
Rusya gibi Osmanlı da savaşa hazırlıksızdı. Belgrad Antlaşması’nın üzerinden neredeyse 30 sene geçmiş ve bu dönemde orduda tecrübeli er ve subay kalmamıştı. Ayrıca savaş kararı verilirken sınır kalelerinde gerekli tahkimat ve erzak takviyesi yapılmamış durumdaydı. Osmanlı’nın 7 ay boyunca saldırmama nedeni tam olarak buydu. 7 ay içerisinde sınır kalelerine her türlü takviye yapılmış ve askere gerekli eğitimler verilmişti. Bu sürede Osmanlı savaşa hazırlık yaparken Rusya da hazırlık yapma şansı yakalamıştı. Rusların en büyük avantajı ise Rus ordusunun Alman askeri sistemine göre ıslah edilmiş olmasıydı. Daha sistemli ve teknolojik olan ayrıca Prusya’dan gelecek olan askeri destek ile savaşa Osmanlı’dan daha hazır bir şekilde girecekti. Rus ordusunda İngiliz ve Alman subaylar bulunurken Osmanlı’da yalnızca birkaç tane Fransız subay bulunuyordu fakat onlar da Rusya ile Fransa’nın ilişkilerini bozmamak adına ülkelerine geri dönmüştür. Sınırlarda bulunan Eflak, Buğdan, İbrail ve Babadağı gibi sınır bölgede bulunan şehirlere tahkimat yapılmış ve Buğdan’da ordunun nüfusu 40 bini bulmuştu fakat savaş içinde burada bulunan askerler Eflak’ı da savunmuşlardır.
Savaş öncesinde Osmanlı ekonomisi iyi durumdaydı. Yaklaşık 30 yıldır savaş yapılmamış olması hazinenin dolu olmasında etkiliydi. Bunun yanı sıra Sultan III. Mustafa’nın da almış olduğu önlemler bu durumda etkiliydi.
Sultan III. Mustafa portresi.
Savaşın Başlaması:
Savaşın başlangıcı Kırım Hanı Kırım Giray’ın Rusya’ya düzenlediği akın ile başladı. Kırım Giray 100 bin kişilik kuvvetiyle Rusya içlerine doğru üç ayrı cenahtan yağma ile hareket ediyordu. Rus kuvvetleriyle karşılaşmasının ardından 15 bin kişilik esirle ve ganimetle muharebeden ayrıldı. Savaşa istediği gibi başlayamayan Rusya, bu olayın intikamını almak için Çariçenin emri ile Kırım Giray’a suikast düzenlemiş ve Kırım Giray zehirlenerek öldürülmüştür.
1769’da Türk ordusu Hotin kalesi yakınlarında Ruslara mağlup oldu ve böylece Hotin Kalesi Rusların eline geçti. Hotin muharebesinin kaybedilmesinin başlıca nedeni, bölgede o dönemde baş gösteren feci kuraklık ve kıtlıktır. Osmanlı buraya yeteri kadar gıda takviyesi yapmadığından dolayı hem askerler vefat etti hem de birçok hayvan telef oldu, Osmanlı ordusunun binekleri ve askeri gücünün bir kısmı kırılmıştı. Bu başarının ardından Ruslar Tuna havzasına doğru ilerlemeye başladı. Başkumandan Rumyantsev ve emrindeki 30 bin kişilik ordu Kartal yakınlarında 180 bin kişilik bir Türk kuvvetine rast geldi. Rus ordusu bahsettiğimiz disiplini ve modern anlayışlı ordu yapısını iyi kullanarak Osmanlı güçlerini tarumar etti. Bu muharebe sonucunda savaş tamamıyla Rusların lehine döndü. Rusya’nın bütün Balkanları ilhak etmesi işten bile değilken önlerine Türk kuvvetlerinden daha zorlu bir düşman çıkmıştı; Tuna Nehri. Belli başlı bölgelere inebilmiş olsalar da kuvvetler burada tutunamayıp geri çekildiler. Eflak ve Buğdan’a giren Rus kuvvetleri haricinde bir diğer Rus ordusu da Kırım’a girdi ve buraya sağlamca yerleştiler. Kartal Muharebesinden sonra Başkumandan Rumyantsev sulh teklif etse de Payitahttan, gönderilen barış teklifine ret cevabı geldi.
Osmanlının savaş boyunca başına gelen en büyük felaket ise Rus donanmasının Baltık Denizinden hareket etmesiyle gerçekleşti. Baltık Denizinden hareket eden donanma Akdeniz’e girdi ve Kont Aleksey Orlov’un teşviki ile Mora’da isyan baş gösterdi. Ardından Rus donanması Sakız Adası açıklarında Türk donanmasını arıyordu. Mücadele ederek Çeşmeye kadar gelmişlerdi ve ilk muharebeden mağlup ayrılan Türk donanması gayrinizami bir şekilde Çeşme Limanına demirledi. Türk Donanmasını Çeşme açıklarında bulan Ruslar burada Türk donanmasının acizliğinden yararlanarak çapraz ateşe aldı. Ardından dumanlar arasından Türk Donanmasının arasına giren iki top gemisi Türk gemilerini ateşe vermiş ve top atışlarıyla ateş altına almıştı. Çeşmede yaşanan bu ağır mağlubiyet sonrası İngiliz Amiraller Çanakkale boğazından geçerek İstanbul’u tehdit ederek barışa zorlama fikrini sunsalar da Aleksey Orlov bu fikri mantıklı bulmayarak reddetti.
Çeşme’de Deniz Savaşı, İvan Ayvazovski, 1848.
Savaşın en kritik noktası ise hiç şüphesiz Kırım idi. Osmanlı’nın kuzey sınırı ve Karadeniz’in en önemli limanı burada bulunuyordu. Burada bulunan ve Rusları sevmeyen Tatarları etkileri almaya çalışan Ruslar, Tatarları Osmanlıya karşı kışkırtmaya çalışıyorlardı. Bölgedeki Tatar sultanları Kırım Hanı sülalesini birlerine kırdırmayı başaran Ruslar artık burayı daha kolay ele geçirebilecekleri zemini hazırlamıştı. Ruslar buraya bir ordu ile girmişse de Osmanlı’nın karşı gelmesi sonucunda Ruslar geri çekildi. Tatarlar da saldırılara karşı dirençsiz olduklarından dolayı bir savunma hattı oluşturup hendekler kazmak suretiyle kendilerini koruma altına almaya çalıştılar.
Savaşı Sona Erdirme Girişimleri:
Ruslar savaş boyunca çok yıprandıklarını ve bu durumun ekonomik olarak ülkeyi zora sokmaya başlamasından dolayı ve Osmanlı’nın artık uzun bir süre kendileri için tehdit arz etmeyeceğinin düşünerek sulh teklif ettiler. Yergöğü ve Bahr-ı Sefid mütarekeleri, Fokşan Müzarekeleri, Bükreş Müzarekeleri olmak üzere savaşı sona erdirmek için birçok girişimde bulunulmuştu. Fakat savaşı sona erdirecek olan nihai antlaşma 1774 yılında imzalanacak olan Küçük Kaynarca Antlaşması olmuştur.
1774 Küçük Kaynarca Antlaşması:
Savaş 6 yıl sürmüş ve iki devlet ağır yaralar almıştı. Osmanlı, Çeşme limanında donanmasını kaybetti, Mora’da isyanlar baş gösterdi ve Adalar Denizi’nde hâkimiyetini kaybetti ayrıca Sultan III. Mustafa vefat etmiş ve yerine I. Abdülhamid başa geçmişti.
Rusya’da ise Kazakların başlattığı Pugaçev İsyanı, Rus halkının savaş boyunca verdiği savaş vergilerinin altında ezildi ve ekonomik buhrana girdi. Cephede bulunan askerler de salgın hastalıkla mücadele ediyordu. Osmanlıda da durumlar farklı değildi. Savaş dolayısıyla ekonomi çökmüş, hazine boşalmış, halk yoksullaşmış ve en önemlisi devlet tüm odağını savaşa verdiğinden dolayı bazı bölgelerde kargaşalar ortaya çıkmıştır. Bu durumlarda iki devlet de barışa ihtiyaç duyuyordu.
Küçük Kaynarca Antlaşması’nın İtalyanca metninin bir resmi.
II. Katerina, Romanzow ile Sadrazam Muhsinzade Mehmed Paşa’ya sulh talebi içeren bir mektup göndertti. Barışa muhtaç olan Osmanlı, Şumnu Muhasaraları esnasında gelen bu barış teklifini kabul etti fakat 50-60 günlük mütareke yapılması teklif edilince Romanzow antlaşmayı imzalamak için tam yetkili bir delege gönderilmesini istedi. Sadrazam Muhsinzade Mehmed Paşa, Sadrazam Kethüdası Resmî Ahmed Efendiyi baş delege olarak atamıştı. Resmî Ahmed Efendi önderliğindeki Osmanlı delegeleri Temmuz 1774’te Kaynarcaya vardılar. General Romanzow ile uzun bir süre anlaşmaya çalışan Osmanlı delegeleri, Sadrazam’ın çok hasta olması, Padişahın yeni gelmesinden dolayı otoriteyi sağlamaya çalışması, ekonomik sıkıntılar ve isyanlar gibi faktörleri göz önünde bulundurarak mecburi olarak bu ağır antlaşmayı kabul ettiler.
Antlaşma sonucunda Osmanlı’nın Rusya’ya ödeyeceği savaş tazminatı 15.000 kese akçe (7,5 milyon kuruş = 4,5 milyon Ruble) olarak belirlendi.
Antlaşma toplam 28 maddeden oluşmaktaydı ve Osmanlı için çok ağır şartlar barındırmaktaydı. Eflak ve Buğdan’ın din işlerinde serbest olmasından başlayıp eski borçların talebinin reddine kadar her konuda Osmanlı’nın aleyhine maddeler bulunduran bu antlaşmanın en can alıcı maddesi ise 3. maddedir. Maddenin içeriği kısaca şöyledir;
“Kırım, Bucak, Kuban, Yedisan, Canboyluk ve Yediçkül Tatarları hiçbir devlete tabii olmadan tamamen serbest kalacaklardır. Kırım Tatarları kendi hanlarını eski kanunları ve adetlerine göre “Âl-i Cengiz” soyundan serbestçe seçeceklerdir. Yalnız, Tatarlar Müslüman olduklarından, istiklallerine zarar vermemek suretiyle dini işlerinde hilafet makamına bağlı bulunacaklardır.”
Antlaşmanın bu maddesinde belirtildiği gibi Kırım özgür bırakıldı fakat yalnızca 1783’e kadar. 1783’de Rusya antlaşmaya uymayarak Kırım’ı ilhak etti ve buraya yüksek ölçüde Rus göçü sağlandı.
Dobruca’da antlaşmanın imzalandığında yerdeki kitabe: Burada 10-21 Temmuz 1774 tarihinde Büyük Katerina’nın temsilcisi Kont Petro Rumyantsev ve Sultan I. Abdülhamid’in temsilcisi Sadrazam Muhsinzâde Mehmed Paşa tarafından Küçük Kaynarca Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmanın 7. maddesine göre Rusya, Ortodoksları ve kiliselerini ebediyen koruması altına aldığını taahhüt eder.
Prof. Dr. Halil İnalcık, antlaşma için şu ifadeleri kullanıyor;
“Felaket getiren 1768-1774 yılları arasındaki savaş boyunca mirzalar, Osmanlıların Kırım’ı savunmak konusunda tamamen aciz olduğunu gördükleri için Çar ile uzlaşma yollarını aradılar. İlk önce Ruslar 1774’te Osmanlılara karşı Kırım’ın bağımsızlığını savunur göründüler. Bunun daha sonra 1783’de Hanlığın Dinyester’den Çerkezya’ya kadar sahip olduğu tüm bölgeleri ve Kırım’ın istilasını kolaylaştırmak için bir savaş hilesi olduğu anlaşıldı. Rus hükümetleri Tatar-Türk Müslüman halkını Kırımdan kovmayı ve yok etmeyi sistematik bir politika olarak benimsediler. Böylece yarımada Ruslar için güneyde daha fazla yayılmalarını sağlayacak bir üs haline dönüşecekti. Kırımda Rus yönetimi Kırım Tatarlarının topraklarının yağmalanmasına yol açan, yüzbinlerce Tatarı evlerini terk edip Türkiye’ye göçe zorlayan, ahlak ve namus kurallarını çiğneyen ve bölgede Türk-Tatar kültürünü yok eden sistematik bir siyasete izin verdi.”
Faruk KIRAÇ
KAYNAKÇA:
KÖSE, Osman, 1774 Küçük Kaynarca Andlaşması, Ankara 2020.
İNALCIK, Halil, Osmanlı ve Avrupa: Osmanlı Devleti’nin Avrupa Tarihindeki Yeri, İstanbul 2020.
KURAT, Akdes Nimet, Rusya Tarihi: Başlangıçtan 1917’ye Kadar, Ankara 2020.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi IV/I, Ankara 2011.
HİTTİ, Philip Khuri, Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi, İstanbul 2011.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Küçük_Kaynarca_Antlaşması