top of page
Saray
Image by Wander Creative
Antik Yapısı
Image by Daniel H. Tong
istanbul-turkey-sea-buildings-4k_1538067
Türkiyedeki-Tarihi-Yerler.jpg
Saray
Image by Wander Creative
Antik Yapısı
Image by Daniel H. Tong
istanbul-turkey-sea-buildings-4k_1538067
Türkiyedeki-Tarihi-Yerler.jpg

İslamiyet Öncesi Türk Motiflerinin Anlamları ve Osmanlı’ya Yansıması: İsa Sofi Türbesi Örneklendirmesi

İslamiyet öncesi Türklerde din olgusunu anlamlandırmaya çalışırken ilk anlamamız gereken bir inanç sistemi geliştirmiş olmalarıdır.  Bu bağlamda Eski Türk inançlarına bakıldığında ilk olarak karşımıza totemcilik çıkmaktadır.

Totemcilik, inancında kişi kendinin totem olarak adlandırdığı bir bitki veya hayvanın soyundan geldiğini varsayarak o nesneyi veya canlıyı kutsallaştırır. Fakat bu kutsallaştırma eylemi bir tapınma veya tapma değil yalnızca kişinin inancıdır. Totemcilik bir hayvanı ya da nesneyi ata tanımak kadar basit değildir. Bir inanç sistemi olarak onun sosyal ve hukuki cepheleri de vardır ki bir toplum düzeninin oluşabilmesi için gereklidir.[1] Türklerde özellikle kartal, kurt gibi hayvanlar inanç sisteminde önemli bir yer tutar ancak yalnızca hayvanlar değil bitki, yağmur gibi tüm doğaya ait canlılar bir ata sayılabilirdi. Bununla beraber Türklerin bir diğer önemli inanç sistemi de şamanizmdi. Şamanizm kısaca ‘’ extase’’(yüksek haz heyecanı ile insanın kendinden geçmesi hali) tekniği olarak ifade edilebilir.[2] Şamanların hepsi sinirli, melankolik adamlardır. Bir ailede çocuklardan biri şamanlık istidadı göstermeğe başlarsa, büyükler derhal bunun önüne geçmeğe çalışırlar. Çünkü şamanın kazancı çok az olmakla birlikte çoğu zaman ücretsiz ayin yapar.  Eğer bir evde çocuklardan biri şaman olursa, aile bir işçi kaybetmiş olur. Aynı zamanda Şaman olabilmek için belli özelliklerle doğmak gerekir. Bu özellikler, sağır olmak, kese içinde doğmak, altı parmaklı olmak gibi diğer insanlardan daha farklı özelliklerle donatılmış olmaktır. Bunun yanında şamanlık yetkisi Tanrı tarafından da verilmektedir. Gök Tanrı’nın insanlarla, ruhlardan oluşan elçiler vasıtasıyla konuşması ve şamanın gök seyahatini ruhların refakatinde yapması şamanlık kabiliyetinin Tanrı ve ruhlar aracılığıyla verildiğini göstermektedir. Şamanizm rahipleri olan Kamların kendilerine özgü kıyafetleri vardır. Her kamın kendine mahsus özel bir cübbesi, külahı, davulu ve maskesi mevcuttur. Cübbe ve davulun vasıfları ve biçiminin, kamın hizmetinde bulunduğu ruh tarafından bildirildiğine inanılmaktadır. Şamanist inançta kamlar, kutsalla olan ilişkilerini yerine getirirlerken veya dini pratiklerin uygulanışı sırasında kendilerine mahsus, özel kıyafetler kullanırlar ve  şamanlar ayinleri esnasında hayvan derisinden bir göğüslüğü olan açık cübbe ve üzerinde dağ tavuğu tüyü bulunan kırmızı bir külah giyerlerdi. Şamanlar ruhları kovmak için, elbiselerine bir takım şeyler takardı. Bunların arasında kollara, sırta takılan küçük zil ve çıngıraklar bulunurdu. Türklerde davulun kasnağının yapılacağı ağaç, genel olarak kayın ve sedir ağacındandır. Aynı şekilde davulun iç taraftaki sapı da bu ağaçlardan yapılır. Kayın ağacının kullanılmasının temel nedeni ise bu ağacın uzun boyundan dolayı yer ve gök arasında bir köprü olduğunun düşünülmesi olmuştur. Davulun yüzeyini teşkil eden derinin alınacağı hayvan da gelişigüzel seçilmemiştir. Bu seçimin av kültleri ile ilişkisi olduğuna inanan araştırmacılar en çok geyik ya da dağ keçisinin derisinin kullanıldığını söylemişlerdir. Davul yapıldıktan sonra üzerine simgesel anlamı olan resimler yapılır ve bu sayede davul yüzeyi kozmik alemi yansıtırdı. Davul yatay ve dikey bir hatla bölünür. Yatay ve dikey hat dört ana yöne işaret edebileceği gibi dünyayı gök ve yer olmak üzere iki parçaya daha böler. Yatay hat kiriştir ve üzerinde çelik ya da çıngırak olduğu düşünülen resimler barındırır. Aşağıdaki davulda sayı ile numaralandırılmış görselde;



 

1.Yer ile gök arasındaki bağlantıyı kurar, Dünya’yı 2 parçaya, bu çizgiyle çakışık çizgi ile de toplamda 4 parçaya böler. Kimi arkeolojik kazılarda bulunan kam davullarında bu çizgi yerine dünya ağacı kullanıldığı görülmüştür.

2.Yer ile gök arasına girmiş çelik ya da çıngırak.

3.Uçmağ. İyi insanların öldükten sonra gittiği yer. Günümüz kullanımında Cennet.

4.Yer altı alemi, Erlik Han’ın söz sahibi olduğu, kötülükler alemi.

5.Gök 17 kattır, kam buraya ancak bir kurban ve ruh aracılığıyla çıkar. Atlar Gök-Tanrı inancında en önemli kurban hayvanıdır. Ayrıca, ruhları gök alemine atların çıkartacağına inanılır. Bu sebepten ölenlerin yanında birden çok at gömülür.

6.Türklerde kuşlar kutsaldır. Yine gök alemi ile yer arasında bağlantı kurabilen canlılar olarak anılır. Bu kuşlar kama yardımcı ruh kuşlarıdır. Yapıldıkları boyların ongunu olan kuşlar ya da sungur kuşu olduğu varsayılır.

7.Geyikler, Gök-Tanrı inancında kutsal canlılardandır. Yine kamın en önemli kurbanlarındandır. Bu geyikler, kamı gökler alemine çıkartabilsin diye konulur.

8.3 çizgi eğer ağacın altındaysa dağ demektir. Eğer gök alemine yakınsa gök kuşağı olduğu var sayılır. Burada ki üç çizgi, dağ ve üstündeki de ağaç da yaşam ağacı ya da ulu kayın ağacıdır.

9.Buradaki kişi sayısı, 6, 7, 8, 9 olabilir. Bunlar da kama yardımcı ruhlardır. Bu figürdeki gibi 7 insan varsa bunlar Tanrı Bay-Ülgen’in kızlarıdır. Gök-Tanrı inancında bu kızların peri olduğuna da inanılmaktadır. Dolayısıyla bu kişiler kamlara göğe ulaşmakta yardımcı olacak ruhlardır.

10. Gök alemi, Bay-Ülgen’in oturduğu yer. Burada, Ay, Güneş ve yıldızları anlatmaktadır.[3] 

Türklerin sahip olduğu en önemli inançlardan biri olan Gök Tanrı inancında ise Gök Tanrı veya Gök Tengri göklerde yer almaktadır ve ölümsüzdür. Tam iktidar sahibi olan Gök Tanrı’dır ve ondan üstün bir güç yoktur. Ayrıca her şeyi bildiği ve gözlemlediği kabul edilmiştir. Gök Tengri Türklerin başındaki hakanlara yönetme yetkisini vermektedir. Bu yetkiye de kut anlayışı denilmiştir. İnanca göre Gök Tengri günlük olaylara müdahale etmeyen ve vahiy de göndermeyen bir varlıktır. Gök Tanrı inancında doğada bulunan varlıklar kutsal kabul edilmiştir. Bu varlıkların Gök Tengri tarafından verilen nimetler olduğu düşünülmüştür. Ancak bu varlıklara tapılmamıştır. Gök Tanrı inancında ahiret anlayışı vardır. Kişilerin dünyada yaşadıkları gibi ahirette de yaşayacaklarına inanmışlardır. Bu sebeple Türkler ölülerini eşyalarıyla gömmüşlerdir. Ölen kişilerin mezarlarının rahatsız edilmemesi gerektiği düşüncesini benimsemişlerdir. Bu sebeple de mezarların açılması ve talan edilmesi gibi durumlarda savaşmışlardır. Bu mezarlara ise onlar için önemli ve kutsal saydıkları nesne veya canlıların resimlerini çizmişler veya bir motif oluşturmuşlardır.

İslamiyet öncesi Türk motiflerini inançla ilişkilendirdiğimizde karşımıza çıkan önemli motifler arasında yer alan bazı motifler:

 

Hayat Ağacı Motifi



Hayat Ağacı sürekli gelişen, cennete yükselen hayatın dikey sembolizmini oluşturur. Geniş anlamda sürekli gelişim ve değişim içinde yaşayan evreni sembolize eder. Evrenin üç elementini; toprağın derinliğine inen kökleriyle yeraltını, alt dalları ve gövdesiyle gökyüzünü, ışığa yükselen üst dallarıyla cenneti birleştirir.  Yeryüzü ve cennet arasındaki iletişimi sağlar. Servi, sedir, incir zeytin, asma, hurma, palmiye, kayın, nar, meşe, ağaçları toplumlarda hayat ağacının sembolüdür.  Hayat ağacının üzerindeki kuşlar, zamanı gelince uçacak olan can kuşlarıdır. Hayat ağacı motiflerinde en çok kullanılan servi devamlı yeşil renk, uzun ömürlülük, dayanıklılık, güzel şekil ve boyluluk gibi nitelikler serviyi iyilik ve güzellik sembolü haline getirmiştir. Ağaçlar, belirli bir bölgede köklenip yerleşmeleri ve göçememelerinden dolayı yerleşikliği ve kök salmayı sembolize ederler. Hayat, güzellik, ebedilik ile evrenin ölümsüzlüğünü ve yerkürenin eksenini simgelerler. Hayat Ağacı formu, çeşitli stilize motiflerle taş, tahta, çömlek, çini işleme, dokuma, cam, tezhip, minyatür, edebiyat ve müzikte yer almıştır. 

 


Yılan Motifi

 


(Kaynak: 1; Hereke, 2-3; Kırşehir/Mucur, 4-5; Uşak, 6-7; Konya/Ladikhalılarında görülen yılan motifleri, Dokumalarda Yılan Motifi: Filiz Nurhan Ölmez)


​Yılan en eski tanrılardandır.  Hayatın güçlerinin efendisidir.  Hayatı yaratmış ve devam ettirmiştir.  İnsanın ruhunu temsil eder. Deri değiştirmesinden dolayı "ölmezlik" fikrinin sembolü olan  yılan birçok efsanenin ve büyünün temel ögesi olmuştur.  Yılan toprak altında, mağaralarda yaşadığından ve ölenlerin ruhlarının da buralarda yaşadığı kabul edildiğinden dolayı yılanın atalarla sıkı bir ilişkisi olduğu söylenir.   Yılan çeşitli sanat eserlerinde kuvveti, ölümsüzlüğü ve dünyanın yaradılışını sembolize eden önemli bir motif olarak görülür. Anadolu dokumalarında yılan motifi zigzag (meander), bulut ve ejder şeklinde yorumlanmıştır. Yılan ilk çağlardan beri Anadolu'da kutsal bir varlık sayılır; ona karşı korku ile karışık bir saygı beslenir. Hekimliğin sembolü olan çift başlı yılan zehir/panzehir birliğini tanımlar.  Alevi toplumlarda kutsal sayılan sopa, yılanla özdeşleştirilir.


Ejder Motifi



Genelde aslan penceli, kuyruğu yılanı anımsatan kanatlı bir hayvan olarak olarak stilize edilen ve büyük bir yılan olarak kabul edilen ejder, hazinelerin ve gizli şeylerin bekçisidir.  Ejder hava ve suların hakimidir. Ejder ile Zümrütü Anka’nın kavgası bereketli yağmurlar getirir. Ejder Anadolu uygarlıklarında bulut olarak resmedilir.  Selçuklu kervansarayları ve çeşmelerinde ejder ebedi hayat, sonsuzluk ve mutluluk sembolü olmuştur. 

 

İnsan Figürü



Anadolu’da ölüm doğum döngülü törenlerin ruhun beden değiştirmesi gibi inançların Şaman kültürünün bir devamı olduğu bilinmektedir.  Anadolu motiflerinde sık sık rastlanan insan figürü daha çok erkek ve kız çocuğu olarak betimlenmiştir. Bu figürler dokuyan kişinin erkek çocuk beklentisini veya gurbetteki sevgiliyi anlatır.  Bu motifler çalışmanın ve yaratıcı aklın sembolüdür. Objeleri bir süs gibi görebilen göçebelerin stilize etmeleridir. Doğal yetenekleri olan bu kişiler, duru kafa ve ruh yapıları ile yalın yaşamlardaki arınmışlıktan kaynaklanan bir yaratıcılığa sahiptirler.

 

Kuş Motifi


Kuş tarihler boyunca olağanüstü bir yaratık olarak algılanmış ve adeta tanrılaştırılmıştır.  Orhun kitabelerinde, Orta Asya Yakut Türklerinin, her insanın kuş şeklinde bir ruhu olduğuna, ölen kişinin ruhunun göğe yükselip kuş gibi uçtuğuna inandıklarından söz edilir. Anadolu sembolizminde kuş pek çok anlama gelmektedir. Kuş bazen sevgi, sevgili bazen ölen kişinin ruhudur.  Kuş kadın ile özdeşleşmiştir.  Kutsaldır.  Özlemdir.  Haber beklentisidir.  Kuvvet ve kudreti temsil eder.

Örneğin kartal Anadolu’da kurulmuş medeniyetlerin pek çoğunun sembolü olmuştur.  Gökyüzünü temsil eden, gelecekten haber veren, ruhları öbür dünyaya götüren kutsal bir hayvan olarak kabul edilir. Kartal ve aslan motifleri 13. yüzyılda Selçuklu Devleti tarafından arma olarak kullanılmıştır.  Selçuklu kartalı daha sonra 1435’de İmparator Sigismund tarafından Alman Bayrağına arma olarak alınmıştır. Osmanlı kadifelerinde, kumaşlarında, çinilerinde, mezar taşlarında stilize edilmiş tavus kuşu, hayat ağacı etrafında çift kuş, horoz, bülbül, kaz gibi hayvanların işlendiği görülmektedir.  Mendil, uçkur, peşkir, yatak örtüsü, minder örtüsü, namaz örtüsü olarak kullanılan çeyizlik örnekler günümüze kadar gelen eşsiz örneklerdir.

Elazığ yöresi iğne oyalarında kuş motifi vardır.  Ege halk oyunlarından zeybekte baş efe kollarını havaya kaldırıp ellerini pençe gibi yapar ve pelerinini kanat gibi yanlarına açarak dans eder.  Doğu Anadolu’da “Kartalı yakalama” oyunu vardır.  Bunlar Orta Asya Şaman kültürünün devamı niteliğindedir. Türk halılarında görülen kuş motifleri çeşitli anlamları ihtiva eder. Baykuş ve kara  karga gibi kuşlar kötü şans anlamına geldiği gibi; kumru, güvercin ve bülbüllerde iyi şansı simgelemeleri için kullanılır. Kuş; mutluluk, keyif ve sevginin sembolüdür. Güç ve kuvveti simgeler. O, Anadolu’da kurulmuş çeşitli yerleşimlerin, imparatorluk sembolüdür. Kuşlar ayrıca ilahi mesajcılara ve uzun bir yaşama işaret eder. Ejderha ile dövüşmüş Anka kuşu, baharı haber verir.

 

 


Eski Türk motiflerinin Osmanlı’ daki  yansımasını İsa Sofi Türbesi’nde görmek mümkündür. İsa Sofi Türbitesi, Türkiye'de Bilecik ili Söğüt ilçesi Borcak köyü sınırları içinde yer alan ve Anadolu'da Tengri inancına yönelik şamanist süslemelerin yer aldığı mezardır. Türbe Osman Gazi döneminde yaşamış İsa Sofi'ye adanmıştır. İsa Sofi , Osman Gazi’nin babası olan Ertuğrul Gazi’nin yakın bir dostuydu. Türbenin bilinen tarihi 12 ve 13. yüzyıllarda Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Türkmen göçerlerden günümüze kadar ulaşan çok önemli izler taşımaktadır. Türbenin duvarlarına resmedilmiş Gök Tanrı inancına ait bezemeler, Anadolu coğrafyasında bulunan ilk örnek olması nedeniyle büyük bir öneme sahiptir. Osmanlı’nın oldukça erken bir döneminde rastladığımız bu türbe Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinin ardından da eski gelenek ve kültürlerinin devamlılığını sağladıklarını görmemiz açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. İsa Sofi’nin adından dini bir şahsiyet olduğu ve adına türbe inşa edildiği için toplumun önde gelen bir ismi olduğu anlaşılabilir. Belirsizliklerin temel nedeni ise Osmanlı’nın erken dönemine ait kesin kaynak bilgilerinin azlığıdır. Ancak türbede yer alan İslam dışı öğeler, içinde yaşadığı topluluk ve İsa Sofi’nin onlarla ilişkisi hakkında ipuçları barındırıyor. Söz konusu türbenin, süslemeleri bakımından Anadolu’daki hiçbir türbe ile benzerlik göstermediğini söyleyebilmek mümkündür.



Türbe fikri İslami bir gelenek ve değer olsa da türbenin restorasyonu sırasında ortaya çıkan şekiller tarihi dönemlerin aydınlatılması anlamında oldukça önemli bir yer tutmaktadır. İsa Sofi türbesinde, Türk Mitolojisindeki Evren Tasavvuru ve buna bağlı olarak çeşitli öğeler resmedilmiş bu öğeler içinde iki gemi figürü özellikle dikkat çekmektedir. Bu gemilerden doğu duvarına resmedilen, evren için belirlenmiş hattın dışında yer alıyor. Araştırmacılar bu geminin ölenin ruhunu alıp gökyüzünün 16. katındaki Ülgen’e götürdüğü düşündüklerini belirtmişlerdir. Batı duvarında yer alan gemi ise muhtemelen 17 denizin birleştiği yeri göstermekte  ve burası Talay Kan’ın evi olabileceği iddia edilmektedir. Orta Asya Türk mitolojisine göre Talay Kan, denizlerin hakimi, ölülerin koruyucusuydu. Bir türbe ve ölü üzerine bir ritüeli anlatması muhtemel olan bu bezemelerde, Talay Kan’ın kullanılması muhtemel gibi düşünülmektedir. Bezemelerde bir evren tasavvuru ele alınmıştır ve çizgilerle oluşturulan gök, yer ve yer altı bölümleri, Orta Asya Türk kozmogonisini betimlemek için kullanılmıştır. Kalın çizgi ile sınırlandırılan ilk katman, yeraltını temsil etmektedir. Şamanlara göre dünya birçok kattan oluşmaktaydı. Yukarıdaki 17 kat ışık alemi olarak göğü meydana getirirken; aşağıdaki 7 ya da 9 kat ise yeraltını yani karanlıklar alemini oluşturuyordu. Bu iki kat arasında ise hayatın devam ettiği yeryüzü vardı. Türbede yeraltını ifade eden alt bölüm, kalın bir çizgi ile yeryüzünden ayrılmış. Bu katmanı dikey olarak bölen ve yeryüzünden gökyüzünün sınırına kadar uzanan bir şaman ya da hayat ağacını temsil eden figür bulunuyor. Yeryüzünü temsil ettiği düşünülen kalın çizginin üstünde Kayra Han’ın oturduğu gökyüzünün en yüksek yerine kadar (ayyuk) uzanan hayat ağacının dalları çoğunlukla eksik çizilmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. Kubbe eteğinde yer alan süslemelerde bir şimşek motifi görülüyor. Tüm bezemeler arasında tek örnek olan bu motif, Türk Mitolojisinde önemli bir yere sahip. Eski Türkler yanlarında saf ve beyaz bir taş taşıyarak yıldırım ve şimşek gibi tehlikelerden korunacaklarına inanıyordu. Yine Türk mitolojisinde Ağaç Kültü’ne dair izler, İsa Sofi Türbesi’nde de kendini göstermektedir. Beden duvarlarındaki bezemelerde hayat ağacı ya da diğer ağaç formlarının çokluğu dikkati çekmektedir. Ağaç, en başta göğün direği olarak evren tasavvurunda başta gelen öğelerden biriydi. Türbenin güney duvarında yer alan ve bir kısmı dökülen sıva sebebiyle kaybolmuş olan dokuz dallı kayın ağacı var. Bu ağaç, şamanların göğe yükselirken tırmandıkları ağaç olarak kabul ediliyordu. Bu figürün orta kısımlarında ata binmiş ve yukarı tırmanan bir insan figürü var. Türklerde ayin sırasında şamanı katlar arası tanrıya ulaştıran araç olarak Pura adında bir at ruhu vardı. Muhtemelen bu türbede şaman ve onu taşıyan pura resmedilmişti.

Beden duvarlarında dikkati çeken bir diğer bezeme de stilize edilmiş bir kuşa ait olduğu düşünülen bir resim. Bu resim, bir Gold Şamanının öteki dünyaya yolculuğu esnasında kullandığı “Koarı” ya da “Bucu” isimli ruh kuş olma ihtimali oldukça yüksektir.

Türbenin eski dönemlerdeki öneminin yanında, İsa Sofi yakın zamanlara kadar köyün sosyal ve dini hayatında da önemini devam ettirdi. Özellikle Osmanlı’nın kuruluş aşamasında da eski Türk kültürünün devam ettirilmesi oldukça değerliydi.  Halkın belli aralıklarla ziyaret ettiği bir yer olmasının yanı sıra, yakın zamana kadar hıdrellez gibi kutlamalar da burada yapılıyor, dualar burada ediliyor ve şifalı pilav burada pişirilip yeniliyordu.

Çocuğu olmayanlar, hastalar dertlerine devayı burada dua ederek arıyorlardı. Dua edilirken geyik kemikleri mezar üstüne konuluyordu. Diğer yandan sandukanın içine el sokulması ve buradan koparılabilen bir bitki parçasının duanın kabulü anlamına geleceğine dair bir inanç vardı. Rivayete göre bir kişi elini mezarın içine soktuğunda İsa Sofi elini tutmuş ve insanlar korkudan bu alışkanlıklarına son vermişlerdi. Bölgede bulunan birçok türbede olduğu gibi burada da mum yakma âdeti yakın zamanlara kadar devam etmişti. Yine benzer şekilde türbeye her akşam su bırakılması ve bununla İsa Sofi’nin abdest aldığına dair inanış da yakın zamanlara kadar yaşatılmıştı. Dileklerin kabulü için bir vesile olarak, türbe bahçesindeki ağaçlara bez bağlama geleneği de yakın zamanlara kadar uygulanan bir başka ritüeldi.



Kaynakça

KAFESOĞLU, İbrahim, ‘’Türk Milli Kültürü’’, Ötüken Yayıncılık, 41. Baskı, İstanbul, 2017.

Kahraman N., Arıkan, R., Çetin,’’İsa Sofi Türbesi: Tezyinatı Ve Türklerin İslamlaşma Süreci Açısından Değerlendirilmesi’’, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 2019.

MANDALOĞLU, Mehmet,’’ Türk Kültür Çevresinde Şamanizm ve Şamanlık Meselesi’’, TSA / Yıl: 15 S: 3, Aralık 2011.

ÖZ, Metin, ‘’ The Meaning Of The Symbols On The Shaman Drums’’, Academic Network, Jan,29,2021.

 

 


[1] İbrahim, Kafesoğlu, ‘’Türk Milli Kültürü’’, Ötüken Yayıncılık, 41. Baskı, İstanbul, 2017, syf. 285.

[2] İbrahim, Kafesoğlu, ‘’Türk Milli Kültürü’’, Ötüken Yayıncılık, 41. Baskı, İstanbul, 2017, syf. 288.

[3] Metin,Öz, ‘’ The Meaning Of The Symbols On The Shaman Drums’’, Academic Network, Jan,29,2021.



Kommentare


Yazı: Blog2 Post
bottom of page