BİLİM TARİHİNİN SOLAN ÇİÇEĞİ: HYPATIA
Kasım 02, 2024

İnsanlık tarihi boyunca toplumsal cinsiyet çatışmaları gündemi meşgul etmiştir. Günümüzde artık bu mücadelenin daha sık yaşandığını bilsek de tarih boyunca kadınlar, gerek dini söylemlerin içinde gerekse toplumsal faaliyetlerde nefes bulabilmek için ataerkil bir toplumda kendisine yer edinmeye çalışmıştır. Hatta bu mücadeleyi verirken hayatlarını dahi hiçe saymışlardır. Başarı kavramının tek cinse indirgenmesi ve salt erkek ile bağdaştırmak fazlaca yanlışken, bu mücadelenin tam ortasında Nil deltasında varlığını kanıtlamaya çalışan ve sesi günümüze kadar ulaşan Hypatia karşımıza çıkar.

(Alfred Seifert’in yapmış olduğu Hypatia tablosu)

Roma İmparatorluğu’nun gücünün giderek azalmaya başladığı ve iç karışıklıklar aynı zamanda da bir yozlaşma sürecine girdiği 4. yüzyıl dolaylarında doğan Hypatia’nın doğum tarihi konusunda net bir bilgilendirme yoktur. Kimi tarih araştırmacıları Hypati’nın doğumunu M.S. 355 yılı olarak ele alırken, kimi tarihçiler ise M.S. 370 yılı olarak ele almaktadır. Doğduğu yer olan İskenderiye oldukça köklü bir bilimsel geçmişse sahiptir, ki bu köklü geçmiş Hypatia’nın kendi gelişimini tamamlamasına ve kendini keşfetmesine oldukça fazla etki etmiştir. Hypatia bu bilgi birikiminin temelini tek başına atmamıştır, babası Theon dönemin oldukça önemli bir bilim insanıdır.

Theon pozitif bilimlere ilgi duymuş, filozof Aristotales’in fikirlerini benimsemiş bir eğitmendir. İskenderiye Kütüphane’sinin büyük bir kısmı yanmış olsa da Theon çalışma yapmaktan ve bilimsel doğruluktan kaçmamış, aksine dogmatik düşüncenin giderek önem kazandığı bu dönemde kızının en az kendisi kadar özgür bir birey olarak yetişmesini istemiştir. Bunun yanı sıra da Theon kızını bedensel açıdan geliştirmek konusunda da gayret göstermiştir. Hypatia‘nın Atina‘da Platon’un izinden gittiğini ve Platon’un düşüncelerini yeniden tanımlayan Neo- Platoncu anlayışın temsilcisi olduğunu biliyoruz. Aldığı eğitim gereği dogmatik bilgilere saplanmadan, araştırmayı ve öğrenmeyi temel alan bir öğrenim modeli geliştiren Hypatia, sonrasında İskenderiye ‘den teklif alarak geri dönmüş ve burada dersler vermeye başlamıştır.

(Raffaello’nun ”Atina Okulu”)

Hypati’nın hitabet yeteneği yine babasının kendisine verdiği yoğun eğitimden kaynaklanmaktadır. Theon, Hypatia’ya dünyadaki tüm dinleri öğretmiş ve insanları etkileyecek şekilde nasıl hitap edileceğine dair eğitim vermiştir. Bu sayede İskenderiye dünyanın her yerinden eğitim almak için gelen öğrencilerle dolmuştur. Ve Hypatia günden güne dikkat çeken genç bir kadın figür haline gelmiştir. Dillere destan güzelliğiyle, herkesi etki altına alan Hypatia, sonradan İskenderiye Valisi olacak Orestes ve Piskopos olacak Cyril’ e da dersler vermiş hatta Orestes’in özel ilgisini de kazanmıştır.

Farklılıkları bir çatışma unsuru olarak algılamayı değil, çeşitli görünümlerde olan temellerini aldıkları tek ve aynı kaynağa yönelterek, insanlık tarihinin belleğindeki kadim bilgiyi filozoflara ve topluma aktarma çabası gösteren bir felsefe okulunda görev alan Hypatia, Roma’nın en karanlık döneminde yaşamanın bedeli de elbette ki ödeyecekti. Roma çok uzun bir zamandır Hristiyan düşüncenin etkisi altındaydı, Cyril’in İskenderiye piskoposu olmasıyla birlikte Hristiyanlık diğer dinlere göre baskınlığı had safhaya ulaşmıştı.

Cyril yalnızca piskopos değil aynı zamanda halkı galeyana getirip polemik yaratan yapıya sahip biri olarak tanımlanabilir, Cyril aynı zamanda dini gücünü İskenderiye halkının dini duygularını Hristiyanlık lehine kullanmaktan da çekinmemektedir. Özellikle bu dönemde Hristiyanlar ve Yahudiler arasında ciddi bir karışıklık başlamış ve Cyril Yahudileri öldürmekten geri durmamıştır. Bu dönemde Orestes ve Cyril arasında da ciddi çatışmalar yaşanıyor, Cyril Orestes’in Hypatia’dan etkilendiğini düşünüyor bu sebeple de kamuoyunun önünde Hristiyanlığın engeli olarak Hypatia ‘ya dikkat çekecek faaliyetlerde ve demeçlerde bulunuyordu. Bu demeçlerde Hypatia’nın herhangi bir dine mensup olmamasını kullanarak; Hypatia’yı şeytanlıkla suçlamış ve halkı galeyana getirmiştir.

Halkın kışkırtılmasıyla beraber Hypatia İskenderiye’de Hristiyan paganlar tarafından taşlanarak öldürülmüştür. Aritmetik üzerine 13 ciltlik bir yorum, Apollonius’un konikleri üzerine bir yorum, Batlamyus’un Almagest’i üzerine düzenleme, Babası Theon’un yazdığı “öklidin elementleri” adlı eser üzerinde düzenleme, “Astronominin kanunları” adlı kitabı ne yazık ki İskenderiye kütüphanesinde çıkan yangında yok olmuştur. Bu nedenle Hypatia’nın günümüze kadar ulaşan bir eseri kalmamıştır. Ancak Hypatia’nın düşünceleri ve çalışmaları, öğrencileri tarafından derlenmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır.

(Hypatia’nın İskenderiye şehrinde öldürülmesini gösteren bir çizim)

Yaşanan tüm bu süreç sosyolojik açıdan ele alındığında ilgi çeken temel olay, dinin bir topluma nasıl hükmedebildiği ve değiştirebildiğidir. Toplumlar yapıları gereği kolektif bir şekilde yaşarlar, ve bu birlikteliğe ayak uyduramayanlar yok olur. Bu olgu doğadaki adaptasyona çok benzemektedir. Toplum kuralları her gelen iktidara ve yönetime göre yeniden değişir ve şekillenir. Bu çıkarlara uymayanlar ise cezalandırılır. Otoriteler kendilerine aykırı ve toplumu uyandıracak bir akıl karışıklığı istemezler ve bu doğrultuda propagandalar başlatırlar. Bu anlatılan hayat öyküsünde de Hypatia’nın başına gelenler, siyasi gücün bir otorite kurmaya çalışması ve halkı kendi doğrularıyla yönetme isteğinden daha farklı bir durum değildir.

Bu noktada Hypatia’nın binlerce yıl önce mitlere ve körü körüne inanışlara mesafeli olduğu için söylediği ”Masallar masal olarak, mitler mit ve mucizeler şiirsel fanteziler olarak kalmalı. Batıl inançları gerçekmiş gibi öğreta ek en korkuncu. Bir çocuğun zihni onları kolayca alabilir ama ancak büyük acılar hatta belki de trajediler yaşadıktan sonra onlardan kurtulabilir”. cümlesi günümüze kadar gelen bir ışık olmuştur.

KAYNAKÇA:

RUSSELL, Bertrand, Batı Felsefesi Tarihi 1.Cilt, Alfa Yayınları, Çev: Ahmet Fethi.

Rist,J. M.(1965), “Hypatia”, Classical Association of Canada, Phoenix, Vol. 19, No. 3 (Autumn), s: 214-225.

Topdemir, Hüseyin Gazi, ‘’ Orta Çağ Uygarlıklarında Tarih ve Bilim ‘’, s: 72, Ocak, 2012.

Bu Haberi Paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.