Bestecinin saç örneklerinden yapılan genetik inceleme, muhtemel ölüm nedenini açığa çıkarıyor.
1827 yılında Ludwig van Beethoven’ın ölümüne yakın bir dönemde, ünlü bestecinin hayranları, ona ait birçok saç tutamını kestiler. San José Eyalet Üniversitesi Beethoven Merkezi’nin kurucu direktörü William Meredith’in açıklamasına göre, bu saç tutamları başlangıçta “hatıra” olarak toplandı; 19. yüzyılda bu tarz kişisel eşyaların biriktirilmesi oldukça yaygındı.
Yaklaşık 200 yıl sonra bu saçlar yeni bir amaca hizmet etti: Beethoven’ın sağlığıyla ilgili uzun süredir tartışılan gizemleri çözmek. 2023 yılında Current Biology dergisinde yayımlanan çalışmada, uluslararası bir araştırma ekibi bu saç örneklerini kullanarak Beethoven’ın gen haritasını çıkardı ve karaciğer hastalığına genetik yatkınlığı olduğunu tespit etti.
Ayrıca, araştırmacılar Beethoven’ın hepatit B virüsü taşıdığını gösteren ilk kanıtı sundular. Bu virüs karaciğeri etkiliyor ve doğum sırasında, cinsel temasla veya kirli cerrahi aletlerle bulaşmış olabileceği düşünülüyor.
Meredith, çalışmanın yazarlarından biri olarak, “Eğer bugün hepatit B hastalığınız varsa, doktorunuz size bir kadeh bile içmemenizi söyler,” diyor.
Çoğu kanıt Beethoven’ın dönemine göre makul bir miktarda içtiğini gösterse de, çalışmanın baş yazarı olan Cambridge Üniversitesi’nden biyolojik antropolog Tristan Begg, “Günlük olarak içtiğini varsaymak mantıklı,” diyor. Araştırmacılara göre, Beethoven’ın alkol tüketimi, hepatit B ve karaciğer hastalığına yatkınlığı bir araya gelerek onu iyileşemediği bir siroza sürükledi.
Beethoven’ın birçok sağlık sorunuyla boğuşması, altta yatan nedenleri anlamak için pek çok teorinin ortaya çıkmasına yol açtı. Bazı araştırmacılar bu nedenin frengi olduğunu öne sürerken, diğerleri kurşun zehirlenmesinden alkolizme, sarkoidozdan Whipple hastalığına kadar çeşitli hastalıklar ortaya attı (bu arada, Beethoven’ın doktorları karaciğer hasarının farkındaydı).
“Onunla ilgili pek çok sorun ve çok fazla kaynak var,” diyen Begg, bu durumun “çok sayıda makul teoriye” yol açtığını belirtiyor.
Beethoven, 1770 yılında Almanya’nın Bonn şehrinde doğdu ve Avrupa müziğini Mozart ve Haydn’ın Klâsik döneminden Chopin ve Wagner’ın Romantik dönemine taşıdı. Meredith’e göre, Beethoven ’dan önce müziğin amacı yalnızca dinleyiciyi memnun etmekti, ancak Beethoven, “müziğin, insanları gücüyle dönüştürebileceğine” inanıyordu.
Beethoven, 20’li Yaşlarında Sağlık Sorunları Yaşamaya Başladı
Beethoven, 22 yaşına geldiğinde, hayatı boyunca sürecek olan mide (Beethoven, sürekli mide ağrıları çekiyordu çünkü sindirim sorunları vardı. )sorunları, karın ağrısı ve ishal gibi sindirim problemleri yaşamaya başladı. 26 veya 27 yaşlarında ayrıca işitme kaybı yaşamaya başladı ve bu durum, başlangıçta gizli tutulmuştu. Bu yüzden, zamanla depresyona girdi.
Ölümünden sonra bulunan bir mektubunda, intihar etmeyi düşündüğünü ancak “kompoze etmek istediğim tüm eserleri” yaratmadan dünyayı terk edemeyeceğini kabul etti. (Aynı mektupta, işitme kaybının ölümünden sonra açıklanıp yayılmasını istemişti.) Beethoven’ın en çok takdir edilen eserlerinden bazıları, işitme kaybının tamamına ya da büyük ölçüde kaybına uğradığı dönemde ortaya çıktı, örneğin Dokuzuncu Senfonisi.
Ölümü ve Otopsisi
Beethoven’ın sonunun başlangıcı, 1826 yılının Aralık ayında, Viyana’ya atla dönerken hastalanmasıyla başladı. Sonraki dönemde, yüksek ateş, öksürük, nefes darlığı ve yanındaki keskin ağrılar nedeniyle büyük ölçüde yataklara mahkum oldu. Aynı zamanda kan kusmaya da başladı. Karnı o kadar şişti ki, doktorları büyük miktarda sıvı boşaltmak zorunda kaldılar. Ayrıca sarılık ve şişmiş ayaklar gelişti, bunlar karaciğer yetmezliğinin olası belirtileriydi.
Beethoven, 56 yaşında 26 Mart 1827’de öldü. Meredith’in ifadeleriyle, ardından yapılan “dehşet verici” bir otopsi gerçekleştirildi. Bu otopsi sırasında “başının üst kısmı oldukça sert bir şekilde kesildi” ve işitme kaybını incelemek amacıyla kulak kemikleri de alındı.
Otopsi raporunun yanı sıra, Beethoven’ın sağlığı hakkında çok şey, mektuplarından, günlüklerinden ve doktorlarının notlarından biliniyor. Ayrıca, cesedi 1863’te yeni bir tabuta konmak üzere açıldıktan sonra, 1888’de de başka bir mezara taşınmadan önce iskelet incelemeleri yapılmıştı. Saç ve kemiklerinden yapılan toksikolojik analizler de yapılmış olsa da, bu örnekler her zaman doğru şekilde doğrulanmamıştır.