Batı dünyasında Büyük Savaş ( Great War 1914-1918 ) olarak bilinen ve ülkemizde I. Dünya Savaşı olarak bildiğimiz, dünyayı derinden etkileyen yıkıcı savaşın ardından dünya devletleri savaşın getirdiği yıkıcı etkinin karşısında yeniden pozisyon almaya başlamışlardı. Avrupa’da değişen sınırlar ile kurulan yeni ulus devletler ve değişen rejimler gelecek on yılın politikasının nasıl olacağına dair ipuçları veriyordu. 1920’lerin ortalarından itibaren savaşın getirdiği ekonomik ve sosyal sıkıntıların yerini bir rahatlama, barış ve huzur dönemi alıyordu. Bu rahatlama döneminin arkasındaki en önemli bariz güç Amerika Birleşik Devletleri idi. Avrupa’daki savaşın olumsuz etkilerini azaltmak ve ticaretin yeniden canlandırılması için ABD tarafından özellikle Almanya’ya önemli miktarda kredi sağlandı. Savaştan hem toprak hem de ekonomik olarak enkaz halde çıkan Almanya bu krediler sayesinde ufak da olsa bir rahatlama dönemine girmiş sayılırdı. Ancak bu toz pembe görünüm Amerika’da Wall Street’in çökmesi sonucu tamamen tersine döndü. ABD borsasında yaşanan ani çöküş sadece ABD ile sınırlı kalmayarak hemen hemen tüm dünyayı etkisi altına aldı. İşte bu noktada sadece ekonomik düzen değil, devletlerin politik tavırları ve diplomasisinde de değişiklikler meydana geldi.
Şok ve Toparlanma Çabaları
ABD’deki New York Borsası’nın ani çöküşü ilk olarak ABD genelinde bir şok etkisi yarattı. İç ticarette büyük sıkıntıların meydana gelmesi ile işsizliğin aniden yükselişinin önü alınamadı. Bu şok etkisi kısa sürede Avrupa’da İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya gibi sanayileşmiş ülkelerin ekonomileri üzerinde belirdi. Benzer sonuçlar Avrupa’da da görüldü. İngiltere ve Almanya bu bölgede en çok etkilenen iki devlet olmak üzere öne çıktılar. İngiltere dış ticaretini olumsuz etkilemesi İngiltere için yeni borçlanmaların önünü açtı. Almanya ise 1924 yılında ABD ile Dawes Planı olarak üzerinde anlaşılan kredilerin ödemelerini gerçekleştiremeyince ekonomik çöküşe sürüklendi. Tüm bu olanlar bir tsunami felaketi gibi Amerika ve Avrupa’yı vurmuş, sular geri çekildiğinde ise bir enkaz bırakmıştı. Krizin ardından ilk toparlanma çabaları Amerika Birleşik Devleti ve Almanya’da görülmeye başlanmıştı. ABD’nin o dönemki başkanı Franklin Delano Roosevelt ABD ekonomik geleneklerinin aksine devletçi ekonomiyi andıran bir dizi kalkınma planı ortaya atarak krizin etkilerini ortadan kaldırmaya çalıştı. Amerika’nın bu adımları beş-on yıllık süreçte olumlu tepkiler vermeye başladı. Ancak araya tekrar giren II. Dünya Savaşı bu ekonomik kalkınmanın önünde bir bariyer oldu. Almanya için ise durum farklıydı. Almanya 1920’lerin ortalarında demokratik ve birçok siyasi ideolojik fikir barındıran bir ülke konumundaydı. Krizin ardından durum değişmişti. İşsizlik ve sefalet, halka yeni ve direk çözüm odaklı fikirler sunan Nazilerin başa gelmesinde etkili oldu. Almanya Nazi Hükümeti ile birlikte aldığı marjinal kararlar sayesinde bu krizden erkenden çıkabilen ilk ülke oldu.
Değişen Politik Koşullar
1929 yılında yaşanan bu büyük krizin ardından, krizin getirmiş olduğu koşullar haliyle ülkelerin iç ve dış politikalarında ciddi değişikliklere gitmesine yol açtı. Özellikle ekonomik politikalarda Sanayi Devrimi ve Kapitalist düzenin dünyada hakim güç konumuna gelmesinin sonrasında Liberal düşüncenin hakim olduğu piyasalar ve ekonomik düzen yerini bir süreliğine devlet müdahalesi altında geçirdi. ABD gibi devletçi ekonominin hemen hemen hiç olmadığı ülkelerde bile bu durum görüldü. Öyle ki yapılan düzenlemeler ve müdahaleler günümüz ekonomik sisteminde çok önemli yeri bulunan bankacılık sisteminin düzenlenmesi ve devletin bazı durumlarda ekonomiye müdahale etmesi gibi politikalar yerleşti.
Yaşanan parasal sıkıntılar ülkelerin birbirleriyle yaptığı dış ticareti de oldukça olumsuz etkiledi. Toplam yapılan ticaretin sert bir şekilde gerilemesi ülkeleri daha korumacı tedbirlere yöneltti. Bu da dış politikada ülkelerin birleriyle olan ilişkilerine yansıdı. Dönemin İngiltere ile birlikte ekonomik anlamda devi olan ABD, zaten I. Dünya Savaşı’ndan sonra izolasyon politikaları uygulamaya başlamıştı ve krizin ardından bu politikaya olan bağlılık halk nezdinde de daha da sıkılaştı. Bu durum ABD’nin II. Dünya Savaşına girmesinin gecikmesinin nedenlerinden biridir. II. Dünya savaşının erken dönemlerinde Almanya’nın hızlı bir şekilde ilerlemesi ve Müttefik ülkelerin bu duruma geç müdahalesi, düşen üretim, parasal sıkıntılar ve korumacı dış politika gibi meseleler ile bağlanabilir.
Sonuç olarak 1929 ekonomik buhranı ekonomiye verdiği zararın yanında insan kitlelerinin düşüncesinde değişime yol açmış, devletlerin politikasında değişikliklere gitmesine neden olmuştur. Bu tür ekonomik krizlerin sadece para bazında değerlendirilmemesini, geniş bir çapta değerlendirildiğinde etkilerinin ne denli büyük olabileceğini daha iyi anlamış oluruz.