30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Antlaşması ağır şartlarıyla kabul edilmiş, Osmanlı kâğıt üzerinde sona ermişti. Çanakkale açıklarına demirleyen İşgal Kuvvetleri (61 parça gemi ve 5 bin ila 10 bin arası piyade) boğazlardaki mayınların temizlenmeyişini bahane ederek antlaşmanın 1. maddesini uygulamaya koymuştur. (Madde 1: Çanakkale ve İstanbul boğazları İtilaf Devletleri tarafından resmen işgal edilecektir. Bu boğazlar geçişe açılacak ve Karadeniz’e geçiş serbest olacaktır).
Mustafa Kemal Paşa işgalin yakın zamanda gerçekleşeceğini ve çok sıkı önlemler ile Türk coğrafyasında zulümlerin başlayacağını biliyordu. Bu sebeple İstanbul’da bulunduğu süre içerisinde gerek devlet yetkilileri ile gerekse Padişah Vahdettin ile görüşmeler yapıyordu. Ancak Padişah Vahdetin ile yaptığı görüşmelerde onun bir İngiliz hayranı olduğunu ve tamamen İngiliz mandasında bir “vali” gibi çalıştığını gördüğü için kurtuluşun bir başka şekilde olacağının farkındaydı.
İstanbul’un işgalinden önce kasım ayı başından itibaren birçok ajan halkın arasına karışmış, birçok önemli noktayı belirleyerek işgali kolaylaştırmıştır. Bu çalışmalar sonrasında görüyoruz ki önemli yerler kolayca ele geçirilmiştir (Bunlardan bazıları; İngilizler Galata’daki Arabyan Han, Büyük Postane ve Harbiye Nezareti, Fransızlar özellikle konumu gereği sefaret binası, Kuleli Askeri Lisesi gibi yerlerdir).
15 Mart 1919 tarihinde İngiliz taburu kıyıya yanaşmış ve çıkarma düzeni almaya başlamıştır. İşgal Komisyonu tarafından 16 Mart 1920 sabahı saat 10:00 itibariyle tüm İstanbul’un işgal edileceği notası Sadrazam Salih Paşa’ya bildirilmiştir. Ancak daha 15 Mart gecesinden itibaren az önce bahsettiğimiz İngiliz taburuna Fransız taburu da destek olarak işgal başlamıştır. Hatta önceden alınan istihbaratlar sayesinde en küçük mahalle karakollarına kadar baskınlar düzenlenmiştir. Bu baskınların bir kısmı katliama dönüşmüştür. Örneğin; Şehzadebaşı’ndaki Mızıka Karakolu’na İngiliz askerleri herhangi bir tehlike veya direniş olmamasına rağmen 61 mevcudu olan karakola saldırmış ve 4 askerimizi katletmiştir.
Katledilen askerler;
Fırka Karargâhından Onbaşı Veli oğlu Mehmed (Reşadiye)
Fırka Karargâhından Çavuş İbiş oğlu Abdullah/Abdulkadir (Zile)
Mızıka Efradından Ahmed oğlu Nasuh (Balıkesir)
Mızıka Efradından Kadir oğlu Ömer Osman (Şehirkışla/Şarkışla)
Şehzadebaşı Karakolu’nda şehit edilen bir asker
Baskında ölen askerlerden üçü Eyüp’te Bahariye yolu üzerindeki mezarlığa törensiz defnedilmiş, mezar taşları Türk Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından sonra dikilmiş; 1947’de de Edirnekapı Şehitliği’ne nakledilerek buradaki Sakızağacı Şehitliği’ne gömülmüşlerdir.
Resmi işgal saatinin gelmesiyle birlikte İtalyan birlikleri de karaya çıkarak işgale destek vermişlerdir. Saat 17:00’de İmalat-ı Harbiye Muhafız Tabur Karargâhı İngilizler tarafından kuşatılarak çevresi ve bağlantılı tüm yollar sarılmış ve makineli tüfeklerle desteklenmiştir.
Bahriye Nezareti kuşatılarak 5 dakika içinde boşaltılması ve tüm silahların teslim edilmesi istenmiş, uyulmadığı takdirde tank ve top atışıyla yıkılacağı tehdidinde bulunulmuştur. 5 dakika içinde bir gelişme göremeyen İngilizler durumu General Shuttleworth’a iletmiş ve nezaret önüne gelerek Bahriye Nazırı’nın silah zoruyla tutuklanması isteyerek nezareti teslim almıştır.
İngilizler bu gelişmeler sonrası Beyoğlu, Beşiktaş, Şişli, Kasımpaşa, Kadıköy ve Üsküdar’da tüm caddeleri makineli tüfekler ile kuşatarak sokağa çıkma yasağı ilan etmiş. Uymayanlara ateş açılacağı tehdidinde bulunmuştur. Boğazdaki vapur ve sandal trafiği de durdurulmuş yine uymayanların batırılacağı söylenmiştir.
Tüm bunlar olurken Padişah Vahdettin İşgal Kuvvetleri Komisyonu’nu sarayda ağırlamaktaydı. Bu ağırlama sonrasında Vahdettin bazı önemli dosyaları İngilizlere teslim etmiştir.
Padişah Vahdettin İngiliz hayranlığını Daily Mail muhabiri G. Ward Price ile 24 Kasım 1918 tarihinde yaptığı röportajda (Bu röportajlar Aralık 1918-Ocak 1919 tarihlerinde Daily Mail ve Times gazetelerinde Ermeni meselesini de ele alacak şekilde 2 bölümde yayınlanmıştır.) şu sözlerle dile getirmiştir; “İngiliz milletine, kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı Kırım Savaşı’nda İngilizlerin müttefiki olan babam Sultan Abdülmecid’den miras aldım. Şimdi bu sebepten memleketim ile Büyük Britanya arasında öteden beri mevcut dostane ilişkileri yenileyip kuvvetlendirmek için elimden geleni yapacağım.”
Bu gelişmeler sonrasında Mustafa Kemal Paşa artık İstanbul’dan kurtuluşun olmayacağına kesin emin olarak Anadolu’dan kurtuluşu başlatmak üzere planlarına hız verdi. Özellikle Mebusan Meclisi’nin basılmasına çok sinirlenmiş bunun üzerine Anadolu’da bulunan birçok İngiliz subayının tutuklanması konusunda Kâzım Karabekir Paşa’ya telgraf çekmiştir. Yarbay Rawlinson’un öncelikle tutuklanması konusuna önem vermiş ve telgrafa “bu telgrafı 1 dakika tehir eden haindir.” ibaresi eklemiştir.
İtilâf Devletleri’nin İstanbul’da giriştikleri eziyetler saymakla bitmez… Örneğin; Galata Köprüsü memurlarından Şuayip Efendi Fransız askerlerini halka kaba davranması ve korkutmaması üzerine uyarmış bunun sonucunda silahsız olan Şuayip Bey halkın gözü önünde defalarca süngülenerek katledilmiştir. Yine Çamlıca gibi hâkim tepelere makineli tüfek ve keskin nişancılar yerleştirilmiş, yerli Rum ve Ermeni ajanların ihbarları üzerine yeri geldiğinde evlere ateş açılmış yeri geldiğinde ise Türk vatandaşları yol ortasında katledilmiştir.
17 Mayıs 1920 tarihinde İngiliz polis memurunun İçerenköy’de kasaplık yapan bir Türk’ün evini basması ve eşine tecavüz etmeye kalkması üzerine gelen Türk jandarması, memuru tutuklamış ancak olaya müdahale eden İngiliz jandarması polis memurunu Türk jandarmasından alarak kayıplara karışmıştır.
Değerli okurlar göreceğiniz üzere İstanbul’un işgali Vahdettin’in demeçleri ve anlattıkları gibi huzur ve sükûn içinde değil tamamen katliam ve Türk milletine eziyet içinde gerçekleşmiştir.
Yine unutmamak gerekir; Vahdettin ve Şeyhülislamları İngilizlere karşı gelen her kimse “kâfir”dir fetvası çıkararak İngiliz hayranlıklarını dile getirmişler ve Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasıyla çok sevdikleri İngilizlere sığınarak ülkeyi terk etmişlerdir.
Çok sevdikleri İngilizler ise bir başka konu olan Milli Mücadele’de derslerini almışlar ve 6 Ekim 1923 tarihinde yüce Türkçü Yusuf Akçura’ya İstanbul’u şartsız teslim etmişlerdir. Türk budunu bugün bu topraklarda nefes alıyor ve gökyüzünü görebiliyorsa başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bunu tüm kahramanlarımıza borçlulardır.
Kaynaklar
Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Ankara, 1991
Atatürk, Nutuk, TTK, Ankara, 1981
Harp Tarihi Vesikaları, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Cilt II, TTK, Ankara, 1994
Meydan Sinan, Cumhuriyet Tarihi Yalanları 1, İstanbul, 2010
Guamont Pathé Arşivi