Suriye’nin kadim kentlerinden biri olan Umm-el Marra, yüzyıllardır insanoğlunun izlerini taşıyan bir kültür mozaiği. Ancak bu kez, topraklarının derinliklerinden çıkan bulgular, yalnızca bu coğrafyanın değil, tüm insanlık tarihinin yeniden yazılmasını gerektirecek nitelikte. Bölgedeki kazılarda, dönemin sosyal ve kültürel yapısını aydınlatacak önemli kalıntılar bulundu. Ama asıl dikkat çeken, üzeri kazılı yazılarla dolu dört küçük kil silindir oldu.
Bu silindirler, insanlık tarihinin en temel keşiflerinden biri olan yazının ne zaman ve nasıl ortaya çıktığına dair köklü bir tartışmayı başlatacak gibi görünüyor. Zira radyokarbon yöntemiyle tarihlendirilen bu yazılar, yaklaşık MÖ 2400’lere tarihleniyor ve bu da bilinen en eski alfabetik sistemlerden yaklaşık 500 yıl daha eski bir tarihi işaret ediyor.
Keşfin Detayları: Mezarların Sırları
Johns Hopkins Üniversitesi’nden Prof. Dr. Glenn Schwartz liderliğindeki arkeolog ekibi, kazılarda altın ve gümüş takılar, çömlekler, pişirme kapları, mızrak uçları ve altı insan iskeleti gibi olağan bulgulara rastladı. Ancak bu dört kil silindir, alışılmış arkeolojik eserlerden çok daha fazlasını vaat ediyor. Küçük, parmak uzunluğundaki bu silindirlerin üzerindeki yazılar, ilk bakışta bilinen herhangi bir yazı sistemiyle kolayca ilişkilendirilemiyor.
Schwartz’ın ifadesine göre bu bulgular, insanlık tarihine dair köklü inanışları sarsacak nitelikte. Yazının bilinen kökeninin MÖ 1900 civarında Mısır veya çevresinde başladığı düşüncesi, Umm-el Marra’daki bu keşifle sorgulanmaya başlandı. Schwartz’ın açıklaması ise oldukça çarpıcı:
“Bu yazılar, alfabenin bilinen kronolojisinden çok daha eski bir tarihe işaret ediyor. İnsanlığın yazı sistemlerini nasıl geliştirdiğine dair ezberleri bozacak bir keşifle karşı karşıyayız.”
Neden Önemli?
Bu bulgular, insanlık tarihindeki en önemli dönüm noktalarından birine ışık tutabilir. Yazının icadı, yalnızca bilgi aktarımı değil, aynı zamanda toplumsal organizasyonun temel taşlarından biridir. Eğer yazının bu kadar erken bir dönemde ortaya çıktığı kanıtlanırsa, medeniyetin gelişimiyle ilgili genel kabul gören tarih çizgisi baştan sona yeniden yazılabilir.
Burada akıllara şu soru geliyor: Bu yazılar bir alfabenin erken bir formu mu, yoksa yerel bir sembolik sistemin parçası mı? Eserlerin bulunduğu mezarların içeriği, bu yazıların muhtemelen nesnelerin sahiplerini ya da kökenlerini belirtmek için kullanıldığını düşündürüyor. Ancak bu yalnızca bir spekülasyondan ibaret, çünkü elimizde bu yazıları çözebilecek bir araç henüz yok.
Böyle bir keşif, tarihçiler ve dilbilimciler arasında büyük tartışmalar yaratacak. Bu tarz bulgular bize bir kez daha tarihin sabit olmadığını, aksine sürekli keşfedilmeyi bekleyen bir derinlik olduğunu gösteriyor. Umm-el Marra’daki bu yazılar, alfabenin yalnızca bir coğrafyada değil, farklı bölgelerde eşzamanlı olarak gelişmiş olabileceğine işaret ediyor olabilir.
Tarihe Açılan Yeni Bir Pencere
Umm-el Marra’daki dört küçük kil silindir, yalnızca bölgenin değil, insanlık tarihinin kronolojisine dair devasa sorular ortaya koyuyor. Yazının bu kadar erken bir dönemde kullanılmış olması, sadece Sümer etkisine değil, aynı zamanda bölgesel yeniliklere ve bağımsız keşiflere de işaret edebilir.
Belki de bu yazılar, binlerce yıl öncesinin toplum yapısına, ticaret ilişkilerine veya dini inanışlarına dair sırlar fısıldıyor. Kim bilir, gelecekte yapılacak yeni keşifler ve teknolojik gelişmelerle bu yazıların anlamı çözüldüğünde belki de insanlık tarihinin karanlıkta kalmış bir sayfası daha aydınlanacak. Şimdilik bu dört küçük silindir, geçmişin büyük sırlarını bugüne taşımaya devam ediyor.