Gladyatör, Köle isyanının simgesi Spartaküs’ten sefahat düşkünü İmparator Commodus’a kadar, Antik Roma’nın gladyatörleri geniş bir yelpazede çeşitlilik gösteriyordu. Ancak bu dövüşçüler, halka açık ve gürültülü arenalarda birbiriyle kanlı mücadelelere girişmeden önce, cenaze törenlerin de dövüşürlerdi.
Gladyatör dövüşlerinin kökeni M.Ö. 3. yüzyıla dayanır ve başlangıçta ölen soyluların ruhlarına sunulan kanlı ritüeller olarak gerçekleştirilirdi. Ancak, Augustus’un M.Ö. 27 civarında iktidarı ele geçirmesiyle bu gelenek değişti. Ontario’daki Brock Üniversitesi’nde klasik çalışmalar profesörü olan Michael J. Carter’a göre, Augustus gladyatör dövüşlerini yalnızca cenaze ritüeli olmaktan çıkarıp Roma eğlence dünyasının düzenli bir parçası haline getirdi. Bu değişim, günümüzde hâlâ hatırlanan Spartaküs, Spiculus ve Marcus Attilius gibi gladyatörlerin yükselmesine zemin hazırladı. Çoğu gladyatör, zorla dövüşmeye mecbur bırakılan kölelerden oluşuyordu.
Ancak az sayıda özgür doğmuş vatandaş da para ve şöhret kazanma umuduyla gönüllü oluyordu. Dövüşlere çıkmadan önce gladyatörler, varlıklı yatırımcıların işlettiği özel okullarda aylarca süren yoğun bir eğitim alırdı. Bu yatırımcılar, dövüşçülerinin başarılarından büyük kazanç elde ederdi.
Popüler inanışın aksine, gladyatör dövüşleri her zaman ölümle sonuçlanmazdı. Çoğu dövüş, bir tarafın genelde tek bir parmağını kaldırarak teslim olmasıyla sona ererdi. Tüm dövüşler değerlendirildiğinde, yalnızca %10 ila %20’sinin ölümle sonuçlandığı bilinir. Bu, gladyatörlerin yatırımcılar için ne kadar değerli olduğunun bir göstergesidir.
Gladyatörlerin kalabalık arasında öne çıkması hiç de kolay değildi. Her dövüşçü, yılda sadece iki ila üç kez dövüşür, bu dövüşler de genellikle 10 ila 13 gladyatör karşılaşmasının olduğu etkinliklerde yer alırdı. Bireysel dövüşlerin süresi ise genelde 10-15 dakika arasında değişirdi. Ancak bazı gladyatörler, sıra dışı kişilikleri, etkileyici geçmişleri veya unutulmaz performanslarıyla tarihçilerin ve sanatçıların eserlerinde kalıcı bir yer edindi. İşte yüzyıllar sonra bile hatırlanan beş gladyatör:
Marcus Attilius
Özgür doğmuş bir Romalı olan Marcus Attilius, dövüşmeyi kendi isteğiyle seçerek nadir rastlanan, gönüllü gladyatörlerden oluşan küçük ama seçkin bir gruba dahil oldu.
Dövüşleri mümkün olduğunca adil yapmak isteyen Roma görevlileri, genellikle gladyatörleri deneyim seviyelerine göre eşleştirirdi: yeni başlayanlar yeni başlayanlarla, ustalar ustalarla karşılaşırdı. Ancak Marcus Attilius, Pompeii’deki bir amfitiyatroya “tiro” yani yeni bir gladyatör olarak adım attığında, kariyerinde 14 dövüşün 12’sini kazanmış olan deneyimli dövüşçü Hilarus ile karşı karşıya geldi. Yılların tecrübesine sahip bu dövüşçüye karşı genç Attilius, büyüleyici bir performans sergileyerek Hilarus’u teslim olmaya zorladı ve bir sonraki dövüşünde de 12 kez galip gelmiş başka bir gladyatörü yenmeyi başardı. Bu ardı ardına kazandığı zaferler, Pompeii’nin grafiti sanatçıları tarafından ölümsüzleştirildi. Marcus Attilius’un şöhreti, tüm Roma İmparatorluğu’nda yaygın olmamakla birlikte, o dönemde Pompeii’de oldukça tanınıyordu. M.S. 79 yılında, Attilius’un dövüşlerinden sadece birkaç on yıl sonra, Vezüv Yanardağı’nın patlayarak şehri ve duvar yazılarını külle örtmesi, onun bu başarılarını yüzyıllar boyunca korudu.
Spiculus
Spiculus, Capua şehrindeki gladyatör okuluna katıldı ve burada büyük bir yetenek gösterdiği anlaşıldı. İlk amfitiyatro dövüşünde, 16 kez kazanmış deneyimli gladyatör ve özgür bir Romalı olan Aptonetus ile karşılaştı. Bu çarpıcı karşılaşmada Spiculus, Aptonetus’u yenip onu öldürdü. Bu zafer, dönemin imparatoru Neron’un dikkatini çekti.
Neron, Spiculus’u oldukça beğenerek ona bir saray dahil birçok hediye verdi. Bu durum, genç gladyatörü oldukça ilginç bir sosyal konuma yerleştirdi: teknik olarak köle olsa da, lüks içinde yaşayan ve köle hizmetkârlarla çevrili biriydi. M.S. 68 yılında, Neron imparatorlukta çıkan bir isyanın baskısıyla ölümle yüz yüze gelince, idamını gerçekleştirmesi için dostu Spiculus’tan yardım istedi. Ancak Spiculus ya bu çağrıyı hiç almadı ya da kabul etmedi; Neron kendi canına kıydı. Neron’un acımasız yönetimine karşı ayaklanan Romalılar, heykellerini yıkıp yok ederken, yazar Plutarkhos’a göre, öfkeli kalabalık bu heykelleri Spiculus’un üzerine indirerek onu öldürdü.
Commodus
Bugün Commodus, M.S. 180-192 yılları arasındaki yönetimiyle Roma’nın altın çağının (Pax Romana) sonunu getiren “çılgın” imparator olarak bilinir. Ünlü filozof ve imparator Marcus Aurelius’un oğlu olan Commodus, 16 yaşında babasıyla birlikte ortak imparator oldu. M.S. 180’de babasının hastalıktan veya belki de suikast sonucu ölümüyle tek başına imparatorluk tahtına geçti.
Tarihçi Aelius Lampridius’a göre acımasız, ahlaksız ve sefahate düşkün biriydi; 600 genç erkek ve kadından oluşan bir haremi vardı ve kendini bir tanrı olarak görüyordu. Hatta kendisinin Herkül’ün yeniden doğmuş hali olduğuna inanır, sarayda Herkül’ün ünlü aslan postuyla dolaşırdı.
Elbette Commodus kendisini bir gladyatör olarak da görüyordu. Söylenene göre, arenaya tam 735 kez çıktı; çoğunlukla hayvanlarla dövüştü, bazen de diğer gladyatörlerle karşılaştı. Commodus dövüşte pek yetenekli değildi; ancak tarihçi Herodian’ın yazdığına göre, hiçbir dövüşçü bir imparatora zarar vermeye veya öldürmeye cesaret edemezdi, çünkü Commodus’u yaralamak kendi korkunç sonlarına işaret eden bir hamle olurdu.
Flamma
Suriyeli bir gladyatör olan Flamma, İmparator Hadrianus’un (M.S. 117-138) yönetimi sırasında ün kazandı ve kariyerinin uzunluğu ile özgürlüğünü dört kez kazanıp her seferinde reddetmesiyle tanındı. Flamma, çoğunlukla Sicilya’da olmak üzere tam 34 dövüşe katıldı. Uzun kariyerini yalnızca arenadaki başarısına değil, aynı zamanda organizatörlerin merhametine de borçluydu. Tam 13 kez mağlubiyetine rağmen affedildi ya da her iki dövüşçü birden galip ilan edildi.
Flamma’nın kariyeri, gladyatörlerin hayatlarının hakemlerin insafına ne kadar bağlı olduğunu açıkça gösteriyor. Hakemler, bir gladyatörün hayatını bağışlayabilir ya da rakip dövüşçünün ölümcül darbeyi vurmasına izin verebilirdi. Flamma, pek çok meslektaşından daha uzun yaşayarak 30 yaşında öldü.
Spartaküs
Antik Roma’nın en ünlü gladyatörü olan Spartaküs, aslında hiçbir zaman bir amfitiyatroda dövüşmedi. 1960 yapımı Kirk Douglas’ın başrol oynadığı filme de adını veren Spartaküs, muhtemelen Balkanlar’da doğdu ve Capua’daki bir gladyatör okulunda eğitilmek üzere köle olarak satıldı.
M.Ö. 73 yılında, eğitimine yeni başlamışken gladyatör okulundaki kötü muameleden bıkan Spartaküs, kaçtı ve Vezüv Dağı’na sığındı. Çok geçmeden, diğer köle gladyatörler de okullarından kaçarak Spartaküs’e katıldı ve onun liderliğinde Antik Roma’nın en ünlü ayaklanmalarından biri olan Üçüncü Köle Savaşı’nı başlattılar. M.Ö. 72’de, kaçışının bir yıl sonrasında Spartaküs, sayıları bazı tahminlere göre 100.000’e ulaşan kölelerden oluşan bir ordu kurarak Galya’da Romalılara karşı zaferler kazandı. Bu başarı Roma İmparatorluğu’nu harekete geçirdi ve bir yıl sonra Lucania’da General Marcus Licinius Crassus, isyancıları ezdi. Spartaküs’ün ordusunun neredeyse tamamı, Spartaküs de dahil olmak üzere bu savaşta öldü.
Benzer Yazılar: https://allthatsinteresting.com/roman-gladiators
Hammurabi Kanunları ‘nın Modern Hukuk Sistemlerine Etkisi
[…] En Ünlü 5 Romalı Gladyatör […]
15 Kasım 2024