Yeni çalışma, insanların günlük davranışlarının Kelt Demir Çağı’ndan Roma dönemine geçişte nasıl değiştiğine dair yeni bilgiler sunuyor.
Prof. Dr. Wolf-Rüdiger Teegen tarafından yayımlanan bir çalışma, Treveri kabilesinin topraklarında yaşayan insanların günlük davranışlarının Kelt Demir Çağı’ndan (La Tène Dönemi) Roma dönemine geçiş sürecinde nasıl değiştiğine dair yeni bilgiler sunuyor.
Araştırma, bilinen tek Kelt-Roma mezarlığı olan Wederath-Belginum’a odaklanarak, insan ölümlerinin ve hayvan sunularının karmaşıklığına dair yeni bakış açıları kazandırıyor.
İlk olarak 1954 yılında kazılmaya başlanan Wederath-Belginum mezarlığında, bugüne dek 2.500’den fazla kremasyon kalıntısı (yakarak gömme) ve 15 iskelet bulundu. Ancak, kazılardan önce birçok mezarın tahrip edildiği düşünülüyor, bu nedenle mezarlığın aslında 4.800’den fazla mezar içerdiği tahmin ediliyor.
(İlgili: Galler’deki Kale, Roma ve Keltler Arasındaki Gerginliği Gösteriyor)
Dr. Teegen, doğrudan gömülmüş 15 mezardaki iskeletlerin korunmamış olmasının kısmen bölgedeki kötü koruma koşullarına bağlanabileceğini belirtiyor: “Civitas Treverorum bölgesindeki kemik ve dişlerin korunması oldukça zor. Bu bölge kumtaşı veya şist ile kaplı geniş alanlardan oluştuğu için asidik toprak oluşumuna yol açıyor ve bu da gömülen kemiklerin korunmasını olumsuz etkiliyor” diyor.
“Bu sadece geniş kırsal alanlar için değil, aynı zamanda çoğunlukla kumtaşından oyulmuş lahitlerdeki gömüler için de geçerli. Augusta Treverorum ve çevresinden birkaç geç Roma lahit gömüsü bu nedenle kötü bir şekilde korunmuş. Öte yandan, neyse ki, kremasyonlar çoğunlukla iyi korunmuş.”
Tarihlendirilen ve incelenen toplam 1.689 kremasyon mezar, üç zaman diliminden birine ait olarak sınıflandırıldı: 364’ü La Tene Dönemine, 113’ü Erken Roma Dönemine ve 1212’si İmparatorluk Roma Dönemine.
Dr. Teegen’e göre, ölü yakma işlemlerinin analizi şu bilgileri sağladı: “Yakarak gömülen ölüler, Wederath/Belginum’daki yaşam koşullarının orta/geç La Tene Dönemi ile Roma dönemi arasında nasıl değiştiğini açıkça belgeliyor. Nüfusun ortalama yaşam süresi ve yaşam beklentisi hafif bir artış gösteriyordu. Ancak ölüm oranlarındaki cinsiyet farklılıkları devam etmişti.”
Ortalama olarak, bireyler Roma Dönemi’nde Demir Çağı’na kıyasla daha uzun yaşamış, 60 yaş ve üzeri birey sayısı çok daha fazla olmuştu.
Öte yandan, hem Demir Çağı hem de Roma Dönemi’nde kadınların erkeklere kıyasla daha erken yaşta ölme olasılığı daha yüksekti. Hem Demir Çağı hem de Roma Dönemi’ndeki kremasyonların yarısından fazlası 40 yaşın altındaki kadınları temsil ediyordu.
Ayrıca sadece Demir Çağı bireylerinde, muhtemelen kavgaların sonucu olan şiddet izlerine rastlanıyordu. Bu da Roma döneminde çatışmaların daha az yaygın olduğunu gösteriyor.
Romalı bireylerin hayatlarında şiddete maruz kalma olasılıkları daha düşük ve daha uzun yaşama eğiliminde olsalar da, diş kaybı, dejeneratif eklem ve omurgaların yanı sıra sinüzit gibi patolojilerle boğuşma olasılıkları da daha yüksekti. Patolojilerdeki bu artışın nüfusun yaş ortalamasındaki artışla mı yoksa fizyolojik stresle mi doğrudan bağlantılı olduğunu kesin olarak söylemek mümkün değil.
Öte yandan, omurgadaki değişikliklerin erkeklerde kadınlara kıyasla üç kat daha fazla görüldüğü ve bunun muhtemelen yoğun fiziksel emekten kaynaklı olduğu düşünülüyor. Bu tespit, erkeklerin fiziksel olarak daha zorlayıcı işlere yönlendirilmesiyle omurgalarında belirli değişikliklere yol açtığı iş bölümünü gösteriyor.
Benzer olarak, sinüzitler kışın yetersiz ısınma ve solunum sorunlarına yol açabilen açık ocak dumanının sürekli solunması nedeniyle daha yaygın olabilir. Bu tür rahatsızlıkların mutfakta erkeklerden çok daha fazla zaman geçiren kadınlar ve çocuklar arasında daha yaygın olması muhtemel.
Bunlara ek olarak, bu süreçte statü ve prestij değişiklikleri de gözlemlendi. Genel olarak, daha yüksek sosyal statüdeki insanlar yaşarken daha fazla yiyecek, ölürken de daha fazla mezar eşyası alıyordu. Bunu akılda tutarak, Kelt zanaatkarlarının çağdaşlarına kıyasla daha uzun boylu oldukları ve daha iyi beslendikleri görüldü. Buna karşılık, Romalılar silahlı erkeklere daha fazla değer veriyorlardı ve bu bireylerin mezarlarında daha fazla hediyeye rastlanıyordu.
Bebekler ve 28 günlükten küçük yenidoğan bebeklerin 649 kayıp gömüt ile yeterince temsil edilmediği tespit edildi. Tahrip edilen mezarlar da hesaba katıldığında bu sayı 1.000’e çıkıyordu. Bu eksiklik, kötü korunma durumları, mezar tahribatları ve Yaşlı Plinius tarafından tanımlanan, bebeklerin mezarlıklara değil, yerleşim yerlerine gömülmesi şeklindeki kültürel uygulamaya bağlanmıştır.
Hayvan sunularına ilişkin çeşitlilik, kesim teknikleri ve hatta hayvan yetiştiriciliği uygulamaları da zamanla değişti. Roma döneminde omurganın ortadan kesilmesi gibi daha ileri bir kesim tekniği kullanılıyorken, La Tène döneminde omurga ile kaburgaların birleşim noktalarından etlerin ayrıldığı kesim tercih ediliyordu. Aynı şekilde, Roma döneminde sığırların daha büyük ve kaslı hale geldiği, bunun da hayvancılık ve çiftçilik tekniklerindeki değişikliklerden kaynaklandığı düşünülüyor.
La Tène döneminden Roma dönemine geçişte, hayvan sunuları türlerinde ve sayısında da farklılıklar gözlemlendi. Prof. Dr. Teegen, La Tène mezarlarında koyun/keçi ve sığır gibi hayvanların sayısının azaldığını, ancak domuzların sayısının arttığını belirtiyor. Orta La Tène döneminden itibaren tavuklar yaklaşık %12 oranında mezarlarda bulunmaya başladı. Tür sayısı zamanla artmış olsa da, hayvan bulunan mezarların oranı azalmıştı.
Mezarlarda bulunan sığır ve koyun/keçi kalıntılarının, Roma döneminde “suovetaurilia” olarak bilinen bir festivale ait olabileceği de düşünülüyor. “Roma literatüründen ve ikonografiden, ‘saurovitaurilia’ olarak bilinen bir ritüel var. Bu ritüelde, kutsal yerleşim sınırlarında süslü bir boğa, koç ve domuzla yapılan bir alay yürütülüyordu. Ritüelin sonunda, Mars’ın sunağında bu hayvanlar kurban ediliyordu” diyor Prof. Dr. Teegen.
Bu ve gelecekteki araştırmalar, Kelt-Roma geçiş döneminde hayat ve insan davranışlarındaki çeşitli değişimlere daha fazla ışık tutmaya devam edecek gibi görünüyor.
Makale: Teegen, W. R. 2014. Transformation processes in the osteoarchaeological record between the Iron Age and the Roman times with reference to the civitas Treverorum. International Journal of Osteoarchaeology
[style]>
.fb-background-color {
background: #929292 !important;
}
.fb_iframe_widget_fluid_desktop iframe {
width: 100% !important;
}