Ragnarök’ün habercisi olan efsanevi Fimbulwinter, MS 536’dan sonra yaşanan bir dizi zorlu yıldan esinlenmiş olabilir.
Ey yolcu, ateşin başına toplan ve eski bir hikayeyi dinle. Eski tanrıların günleri sayılıdır; bir gün felaket vuracak ve tüm savaşların sonu olan nihai savaş gerçekleşecek. Burada tanrılar ölecek ve bildiğimiz dünya sona erecek. Bu, İskandinav mitolojisinin kalbindeki kıyamet anlatısı olan Ragnarök’ün hikayesi ve son zamanlardaki filmler ve oyun serileri sayesinde popüler hale geldi. Ancak, bazı akademisyenler bu mitolojik olayın gerçekten yaşanıp yaşanmadığını sorgulamaya başladı.
Hikayeye göre, Ragnarök’ten önce, dünya “Fimbulwinter” (Büyük Kış) olarak bilinen üç yıl süren ve hiç Yaz olmadığı felaket dolu bir kışla kuşatılacaktır. Fimbulwinter sırasında her yönden kar yağar, sıcaklıklar düşer ve kıtlık ile acı çekiş tüm araziye yayılır. İnsanlar, bu aşırı koşullarda hayatta kalmaya çalışırken savaşlar çıkar ve çok geçmeden Ragnarök’ün başlaması kaçınılmaz hale gelir.
Bu olay genellikle insan uygarlığının yükselişi ve düşüşünü, doğanın gücünü ve İskandinav’ın yıkım ve yeniden doğuş döngüsünü vurgulayan sembolik bir anlatı olarak yorumlanır. Ancak, bazı akademisyenler Fimbulwinter’ın gerçek dünyada bir karşılığı olabileceğini düşündü.
(İlgili: Vikingler Neden Kuzey Amerika’yı Kolonileştirmedi?)
MS 536 yılı, insanlık tarihinin en kötü yılı olarak kabul edilir, çünkü Kuzey Yarımküre’de bir veya birden fazla volkan patlamıştı. Bu olay, Güneş’i örten kül ve kükürt gazlarıyla dolu on yıllık bir “volkanik kış” başlattı. Bu yıkım, dünyanın dört bir yanındaki insanların hayatlarını etkiledi – Çin’de Yaz ortasında kar görüldü ve Avrupa’da ortalama sıcaklık 2.5°C düştü. Atlantik ötesinde, Peru kuraklıklarla karşılaştı ve 541’de Mısır’a hıyarcıklı veba ulaştı.
Danimarka Ulusal Müzesi’nden yapılan yeni araştırmaya göre, bu volkanik kış gerçekten de kıyamet alameti olarak yorumlanmış olabilir ve Fimbulwinter’ın kökeni olabilir.
Müzenin kıdemli araştırmacısı Morten Fischer Mortensen, “Birçok kişi bunu speküle etti, ancak ilk kez belki de insanlık tarihinin en büyük iklim felaketinin Danimarka’yı ne kadar feci şekilde etkilediğini gösterebiliyoruz” diyor.
Bu iklim olayının Danimarka’yı ne ölçüde etkilediği yakın zamana kadar belirsizdi, ancak Tunç Çağı’ndan Viking Çağı’na kadar ülkenin tarım uygulamalarına yönelik yeni bir çalışma, bölgenin nasıl etkilendiğini gösterdi. Araştırmacılar, altıncı yüzyıldan kalma 100’den fazla meşe ağacı parçasının yıllık halkalarını inceleyerek, özellikle 539-541 yılları arasındaki yazlar sırasında zayıf veya hiç büyüme olmadığını tespit ettiler.
Mortensen, “Ağaçlar büyüyemediğinde, tarlalarda da bir şey yetişemez. Herkesin tarımla geçindiği bir toplumda bu felaket sonuçlar doğurur. Bu, yürüttüğümüz diğer çalışmalarla da destekleniyor. Burada tahıl üretiminde keskin bir düşüş görüyoruz, insanlar tarafından terk edilen alanlar ve bu alanların üzerinde yayılan ormanlar görüyoruz” diye ekliyor.
“Norveç ve İsveç’te araştırmacılar nüfusun yarısına kadarının öldüğüne inanıyorlar ve aynı şeyin Danimarka’da da gerçekleşmiş olması olası. Bu dar, ince yıllık halkaları görmek bile bana ürperti veriyor, çünkü ne kadar çok keder, ölüm ve talihsizliği temsil ettiklerini biliyorum.”
Arkeolojik kanıtlar da bu dönemin Danimarka için zor bir dönem olduğunu destekliyor; o döneme ait büyük altın buluntuları – altın boynuzlar, Vindelev Hazinesi ve Broholm Hazinesi – bu dönemden kalma, ancak daha sonraki dönemlerde bu tür eserler neredeyse hiç bulunmuyor. Mevcut yorum, tüm değerli eşyaların Güneş’i geri getirmesi umuduyla tanrılara adak olarak sunulduğu yönünde.
Aynı zamanda, sonraki yıllarda yetiştirilen ekinlerin analizi, sert kışlardan kurtulanların daha iyi gıda güvenliği için seçeneklerini çeşitlendirmek zorunda kaldığını gösteriyor. Çavdarın ekimi, bu dönemde giderek yaygınlaşan bir gelişme gibi görünüyor, muhtemelen diğer tahıllara göre daha az Güneş gerektirdiğinden. Çavdar, gelecekteki zorluklara karşı sigorta işlevi görmüştü.
Mortensen, “Çavdar ekmeğinin bu dönemden mi geldiğini speküle edebiliriz, çünkü tarihsel olarak çavdar ekmek için kullanıldı. İklim krizinden doğan çavdar ekmeğine olan sevgimiz mi, bu ilginç bir düşünce” diyor.
Elbette, bu Fimbulwinter’ın bu olaylara dayandığına dair kesin bir kanıt değil, ancak bu tesadüf oldukça ilgi çekici.
Mortensen, “Bu tür mitler özgür bir hayal gücü olabilir, ancak aynı zamanda uzak geçmişten bir gerçeğin yankısını da içerebilirler. Birçok kişi Fimbulwinter’ın altıncı yüzyıldaki iklim felaketine atıfta bulunup bulunmadığını merak etti ve şimdi bilimsel olarak gösterdiğimiz şeyle büyük bir uyum olduğunu söyleyebiliriz” diyor.
IFL Science. 1 Kasım 2024.
Makale: Larsen, H. M. E., Baittinger, C., Bonde, N., Jensen, J. O., Søvsø, M., Ulriksen, J., & Mortensen, M. F. (2024). The impact of the volcanic double event in AD 536 and AD 539/540 on tree-ring growth and felling activity in Danish oak trees. Journal of Archaeological Science: Reports, 59, 104689.
[style]>
.fb-background-color {
background: #929292 !important;
}
.fb_iframe_widget_fluid_desktop iframe {
width: 100% !important;
}