ORYANTALİZM
Varlığı Doğu ile Batının varlığı kadar eskiye dayandırılabilecek Oryantalizm disiplini temelde Doğu ve Batı dünyaları arasında hüküm sürdüğü düşünülen bir hakimiyet mücadelesi ve çatışma üzerine kurulmuştur. Orient kelime kökü olarak “Doğu, şark” anlamına gelmektedir. Bu noktada oryantalizm doğu ile ilgili olan olarak kullanılır ve her ne kadar Yakın ve Uzak Doğu toplumunu, kültürlerini, dillerini ve halklarını incelemek olsa da, aslında bu terim olumsuz bir anlamda kullanılmaktadır. Günümüzde de Oryantalizm, Doğu halklarının korkutucu ve “öteki” gösterildiği bir lenstir. Bu noktada karşımıza çıkan durum ‘’Doğu’’yu hayali bir şekilde üretmek olmuştur ve Oryantalizm’e ve oryantalistlere karşı olumsuz bir hava doğmuştur. Oryantalizmin gelişmesinde özellikle coğrafi keşifler etkili olmuş ve süreç beraberinde devam etmiştir. Oryantalistlerin en fazla ilgisini çeken konular İslamiyet ve Arap edebiyatı olmuştur. Batı sömürgeciliğinin Doğuda gelişmesinden sonra ise Oryantalizm, bütün Doğu dillerini, örf ve âdetlerini, medeniyetlerini, Doğu ülkelerinin coğrafyasını, buralarda yaşayanların gelenek ve göreneklerini, konuştukları dillerin en meşhur lehçelerini araştırma şekline girmiştir. Batı’nın Doğu’yu tanımlamasında, önemli olan faktörlerden birisi de Oryantalizmin sanat alanındaki yansımasıdır. Resimde, fotoğrafta, sinemada vb. alanlarda oryantalist sanatçılar, gerçekte olandan ziyade, kurguladıkları Doğu’yu işleyip sunmuşlardır. Bu noktada dikkatlerini en çok çeken devletlerden biri Osmanlı Devleti olmuştur. Çünkü özellikle 17. Yüzyıl’dan sonra Osmanlı Devleti gerilemeye başlamış ve Avrupai tarz ile kendi kültürünü harmanlayan bir yola girmiştir. Bu noktada oryantalistlerin hayal gücü veya kurgu dünyası daha da şekillenmeye başlamıştır. Oryantalistler özellikle Mısır, Suriye, Lübnan, Filistin, Kutsal Topraklar ve Kuzey Afrika kıyılarını, kısaca Müslüman Akdeniz ülkelerini ilgi alanlarına almışlardı çünkü o dönemde bu şehirleri ziyaret edebilme veya haber alabilme olanakları çok daha fazlaydı. Osmanlı Devleti bir İslam devleti olmasına karşın, özellikle harem, köle pazarı gibi unsurları Avrupalı sanatkarların dikkatini çekiyordu. Bu sebeple en çok bu konular üzerinde durulmuş ve Avrupalı sanatkarlar eserlerine cinsel objeleri ve fantezileri eklemişlerdi. Bu yaklaşıma karşı Doğu’lu düşünürlerin geliştirdikleri karşı bir akım vardır.
OKSİDENTALİZM ( GARBİYATÇILIK)
Terim, Doğuculuğun tersine çevrilmiş halidir. Fakat oryantalist manada olan Doğuculuğun karşıtı olarak değil kendi argümanları ile Batı’yı anlamaya çalışma ve karşı söylem üretmeye çalışılması sürecidir. Aynı zamanda Batı’nın tanımladığı Doğu imajını reddedip Doğunun asıl imajının ne olduğuna odaklanmış bir disiplindir. En büyük karşı çıktığı nokta ise Batı’nın belirlemiş olduğu ilkel, gelişmemiş ve gelişmeye kapalı Doğu imajını kırıp, Batı’nın tek tipleştirdiği Doğu algısını kırmaktır. Çünkü Doğu, Batı’nın yaratmaya çalıştığı algının çok dışındadır. Bu sebeple aslında Garbiyatçılık, Batı’nın İslam’a, İslam dünyasına ilişkin önyargılarının yanı sıra bilgisizlik ve cehaletle de uğraşma durumudur. Bu noktada ilk arkeolog kabul edilen, sanat eğitimi alan ve Türkiye’nin ilk güzel sanatlar akademisini kuran Osman Hamdi Bey ve sanatını öğrendiği hocası Grome ile ideolojik bir çatışma yaşamış ve bu çatışma eserlere yansımıştır.
ORYANTALİST BAZI RESSAMLARIN OSMANLI’YI YORUMLAYIŞI
(Fausto Zonara, Walking by the Sea 1899)
Fausto Zonara’nın Walking by the Sea (1899) Osmanlı İmparatorluğu’nu oryantalist bakış açısıyla alan bir ressamdı. Üstelik bazı oryantalist ressamlardan ayrılan çok önemli bir özelliği vardı. O da Osmanlı İmparatorluğu’na gerçekten gelmesi ve burada yaşamış olmasıydı. Bu sebeple eserlerinde kurmaca bir yansıtma değil, gerçeklik söz konusuydu. Osmanlı Devleti ile ilgili pek çok resim yaptı. Tablolarındaki analizler, özellikle Osmanlı toplumunu çok yakından izleyebildiği için son derece gerçekçiydi.
(Jean-Leon Gerome, Pool in a Harem, 1876)
Gerome yetiştirdiği pek çok öğrencisiyle oryantalizmin en ünlü isimlerinden biri olarak karşımıza çıkar. Gerome diğer oryantalist fikirleri benimseyen arkadaşları gibi, Osmanlı, Doğu ve Kuzey Afrika’ya gitmiş ancak hiç bu ülkelerde uzun soluklu yaşamamıştır. Bu nedenle kimi oryantalistlere göre eserleri kurgusaldır. Haremi şekillendirdiği bu tabloda gözümüze çarpan en önemli şey, Gerome’nin hareme asla giremeyecek olup, bu haremi hiç fikri olmadan canlandırması olmuştur. Bu durumda Gerome kendi kurgusal gerçekliğiyle bir harem tasvir etmiş ve bu tasvirde Osmanlı sarayını veya kadınları aşağılamıştır.
(Henriette Browne : a Visit: Harem Interior, Constantinople, 1860.)
Henriette Browne ile Gerom’un yapmış oldukları harem tabloları karşılaştırıldığında anlıyoruz ki Henriette gerçekten haremde bulunmuş ve gerçeği yansıtan bir tablo çizilmiş. Gerom ise Osmanlı harem yaşayışının tam tersi bir düşünce göstererek kendi hayal gücü ve fantezik düşüncelerini figürsel olarak tablosuna yansıtmıştır. Aynı zamanda Gerom erkek bir ressam olduğu için haremi yakından tanımak gibi bir hakkı yoktu, bu sebeple çizdiği harem tablosu kendi hayal gücü ve fantezilerini yansıtıyordu. Ancak Henriette kadın olduğu için hareme rahatlıkla girebilmişti. Ve ona hareme girebilmesi için haklar da verilmişti. İki ressam arasındaki en temel fark bu noktadan kaynaklanıyordu. Henriette’nin tablosu gerçeğin kendisiydi.
(Topkapı Sarayı Terrace, Gerome,1886)
Resmin analiz olarak incelenmesinde kadınlar eğleniyor, havuza atlıyorlar ve çıplak bir şekilde tasvir ediliyorlar. Bu resimde Gerome’nin yansıttığı fantezileri o dönemde Avrupa’daki insanları bile bir hayranlığa sürükledi ve biz neden böyle yaşamıyoruz şeklinde sorular sorulmuştu. Hatta Rokoko tarzında dahi bu denli bir abartı ve özendirici öge yoktu denilmişti. Gerome’nin yansıttığı bu saray ve harem anlayışı Osmanlı’nın oldukça farklı yorumlanmasına ve gerçeklerin saptırılmasına neden olmuştu. Bu noktada kendisinden ders alan öğrencisi Osman Hamdi Bey, Paris’ten İstanbul’a döndüğünde hocasının bu tablolarına karşı çıkacak bu tarzda eserler yapacaktı.
(Ingres, Turkish Bath, 1859-63)
Ingres yaşamı boyunca Paris’te hayatı geçirdi ve Paris’ten hiç ayrılmadı. Gerome her ne kadar Doğu ülkelerinde yaşamamış olsa da ziyaret etmiş, kültüre tanık olmuş ve hikayeler dinlemişti ancak Ingres hiçbir şekilde Paris’ten ayrılmamasına rağmen bu tarz bir tablo çizdi. Bu tarz denmesinin temel sebebi Ingres’in karışık zihnindeki fantezilerinden kaynaklanmaktaydı. Çizdiği bu tablo bir Türk hamamı değildi. Eserinde özellikle çıplaklığı göstermek istiyordu ve Osmanlı kadınlarını aşağılıyordu. Bu kompozisyondaki kadınların asıl amacını kendilerini Avrupa’daki bekar adamlara sergilemek olarak betimlemişti ve bu gerçek bir Osmanlı tasavvuru değildi. Aynı zamanda resimle ilgili olarak dairesel olmasının amacı, buradaki kadınları gizlice izliyor hissiyatı vermek için çizilmişti. Sanki çizen kişi oradaki olayları görmüş veya gizlice izliyormuş gibi bir atmosfer yaratılmıştı. Resmin orijinal hali uzun yıllar dikdörtgendi ancak sonradan bu forma sokuldu.
(Ingres, Grande Odalisque, 1814.)
Resimdeki kadın sultanın gözdesi veya metresi olarak adlandırılabilir. Burada Ingres tarafından yine Osmanlı kadını ciddi bir şekilde aşağılanıyor. Bu resim özellikle Venüs of Urbino, Tiziano 1538’ya gönderme yapmaktadır. Ancak iki tablo arasında bariz farklar vardır. Bu tabloda direkt kadınla göz iletişimi kurabilmemiz hiç utanma duygusu olmadığını bize anlatıyor. Venüs of Urbino’da Venüs’ün sola bakması utanma duygusunun olduğunu göstermektedir. Avrupa ile doğu arasına bir mesafe konulduğu bu eser bireysel bir fanteziyken politik bir mesaja dönüşüyor. Osmanlı’ya karşı ahlaksız yakıştırması yapılıyor. Burada kadın vücudunun yuvarlaklığı ve şekli et, cinsellik, fantezi ,vahşet, gibi bir algı yaratıyor ve kadın yemeye hazır bir et gibi (kendi fantezisi) gibi düşünülüyor.
(Osman Hamdi Bey A young Emir, studying 1878)
Osman Hamdi Bey Paris’ e giderek Gerome’nin öğrencisi oldu burada neoklasisism eğitimi aldı. Sonra geri döndü ve Osmanlı’yı yanlış yorumlayan oryantalistlere karşı bir reaksiyon gösterdi. Oryantalizmi silah gibi kullandı. Onların ortaya koyduğu özellikleri kullanarak Osmanlı’nın gerçek özelliklerini yansıttı. Gerome ‘un yarattığı tablolar ile gerçek arasındaki fark Osman Hamdi Bey’in eserlerinde bariz olarak karşımıza çıkmaktadır.
(Osman Hamdi Bey, Girl Reading Quran,1880)
(Osman Hamdi Bey, Mihrap 1901)
Her iki resimde de kadınlar biblo gibi çok güzel diğer görselde Mihrap 1901, farklı bir Osmanlı kadını çok güçlü alttaki kısma baktığımızda bir çok kitap okumuş ve vakit harcamış. Osman Hamdi Bey’in burada göstermek istediği temel durum, Osmanlı kadınının gayet okuyan bilgeli olması. Dünyaya tanıtılan gibi bir algının gerçekte olmamasıydı.
(Osman Hamdi Bey, Kaplumbağa Terbiyecisi, 1908)
Osman Hamdi Bey’in en önemli tablolarından biri Kaplumbağa Terbiyecisi’dir. Tablonun felsefi anlamı oldukça önemli ve değerlidir. Osmanlı toplumu değişen bir geleneği yakalamayı çalışırken, oldukça yavaş hareket ediyordu. Fakat burada Osman Hamdi Bey’in vurguladığı nokta kaplumbağa ve tavşan yarışının en sonunda kazananın biz olduğumuzdur. Aynı zamanda tabloda kaplumbağaları öğrencisi olarak görüp, benim adımlarımı yavaş yavaş takip etmelisiniz çağırısında bulunuyor.
BİBLİYOGRAFYA
Meryem,Köse, Meryem, Küçük, ‘’ Orientalism and Perception “The Other”’’, Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Dergisi (The Journal of Social and Cultural Studies) Cilt/Volume: I, Sayı/Issue: 1, Yıl/Year: 2015