Şamanizm, semavi ve diğer dinlerden gelen tüm baskılara rağmen hala içimizde varlığını sürdüren, dünyanın en eski inanç sistemidir. Dünyanın her yerine binlerce yıl boyunca yayılmış, toplumlar arasında farklılar gözükse de ortak özeliklerini yani özünü korumuş bir dindir.
Şamanist inançlar, törenler ve ayinler kendinden sonra gelen dinlerde isim ve biraz da kılık değiştirerek varlıklarını korumuşlar ve günümüzde hala güncel bir dinin parçası imiş gibi ayinler ve törenler güncel adlarıyla yapılmaktadır. Kısaca özetlemek gerekirse; Şamanizm mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir yaşam için insanın doğa ile bütünleşmesi, uyum sağlaması, doğadan sadece payına düşeni alması, doğaya ve doğadaki diğer varlıklara saygı ve sevgi ile yaklaşarak, doğanın korunması gerektiğine inanılan bir inançtır. Bunun zıttı ise insanların karşılaşacağı salgın hastalıklar, felaketler, afetlerdir.
Türklerin üst inancı, olan, Tengricilik / Tanrıcılık olmuştur. Her ne kadar Şamanizm ve Tengricilik çok farklı olsa dahi Türk Şamanizm’i özünü Tengricilik’ten almış veya Tengiricilik Türk Şamanizm’ini besleyen ana etken olmuştur. Bir Tanrı’ya inanan ve dinler konusunda laik duruş sergileyerek yukarıdan bakan Türkler, bir yandan da Şamanist inançlar ve törenlerden geri kalmamışlardır. Öyle ki bazen bu inançlar birbirine karışmış, ayırt edilemez olmuştur. Türkler binlerce yıl boyunca çok çeşitli dinlere girip ve çıkmışlar ama Tengiricilik ve Şamanist inançları da bu dinlere sokmuşlar veya bu inançlarını korumuşlardır.
Aynısını diğer ulus ve toplumlarda da görmek mümkündür. Bugün kutladığımız yeni yıl, Sevgililer Günü, Yeni Gün (Nevruz) vb. gibi bir çok gün eski inancımızdan kalanlardır. Anadolu’da hala hemen hemen her yerde evliya, yatır ve kutsal olarak kabul edilen kişiler için, kutsal kabul edilen yerlerde törenler düzenlenmektedir. Pek tabi ki bu törenler güncel dinin giysisi altında yapılyor. Bunlara örnek olarak Musa Abdal, Hacı Bektaş Veli Dergahı, Urfa Ziyarettepe (Göbeklitepe üstü) ve daha bir çokları verilebilir.
Şaman kimdir?
Tengiricilik veya Şamanizm’de aslında Tanrı ile kişi arasında ne bir mabet ne de başka birisi vardır. Şaman dünyada bugün genel olarak verilen addır. Şamanlar için her toplumda, her ulusta özgün bir isim kullanılmaktadır. Örneğin Kam, Bakhşi, Utagen v.b. gibi. Şaman’ın temel görevi sorumlu olduğu toplumu kötü ruhlardan, salgın hastalıklardan, felaket ve afetlerden korumaktır. Bunu başarıyla yapan en iyi şaman, yapamayan ise kovulan şaman olur. Diğer bir deyişle toplum ne kadar huzurlu, mutlu ve bolluk içinde yaşıyorsa şaman da o kadar iyidir.
Şaman bu görevini kötü ruhlarla savaşarak, doğayı ve doğa dışı varlıkları memnun etmek için törenler düzenleyerek yapar. Şaman’ın görevlerinden bir tanesi ölen kişinin ruhunu diğer dünyaya taşımaktır. Bu herkes için mümkün değildir. Örneğin; intihar eden bir kişinin ruhu diğer dünyaya giremez. Şaman’ın diğer dünyaya götüremediği ruhlar bu dünyada kalır ve bu kötü ruhlar insanlara, toplumlara musallat olabilir.
Öncelikle Şamanlık sizin seçtiğiniz değil sizi seçen bir iştir ve meslek değildir. Günümüzde hala kullanılan bir terim olan ‘el alma veya el verme’ bu seçimi anlatır. Seçilen kişi özel yeteneklerini doğrudan Tanrı’dan veya doğadan almıştır. Bu nedenle yaptığı işler karşılığında bir ücret talep edemez. Dolayısıyla para kazanılan bir meslek değildir. Şamanlar güncel işleriyle uğraşan özel yeteneklerini toplum için kullanan kişilerdir.
Şamanlar erkek veya kadın olabilir. Özellikle kadınlar güzeldir ve daha güçlü olduğuna inanılır. Amerika’nın işgali ve 1930’lardaki Sovyet komünizmi şamanların üzerinden silindir gibi geçtiği için bugün gerçek şamanların sayısı çok azdır. Şamanlık genelde üçe ayrılır:
1. Şifacılar; en zayıf olanlarıdır. Hastalıkları iyileştirdiklerini iddia ederler. Bugün TV programlarında, gazetelerde boy gösteren, turistik törenler düzenleyenlerdir.
2. Ak Şamanlar; bunlar orta derecede olanlardır.
3. Kara Şamanlar; en üst derecede ve en güçlü olanlardır. Turistik şovlarda, gazetelerde, televizyonlarda göremezsiniz ve yaptıkları işin karşılığında hiç bir ücret talep etmezler. Tamamen Tanrı’ya ve doğaya adamışlardır hayatlarını. Kara Şamanlar ‘kalp gözü açılmış, üç boyuttan ötesini gören ve kamlık makamına yükselmiş kişilerdir. Şamanist
Törenler ve Şaman Çadırı
Her köyün, her obanın, her kabilenin en az bir şamanı vardır. Şamanlar normal olarak toplumun içerisinde yaşar, günlük işleriyle uğraşırlar. İhtiyaç duyulduklarında Şaman’ın yaşadığı çadıra veya evine giderek yardım istenir. Şaman hastalara bakar, toplumuna yol gösterir, tavsiyelerde bulunur. Gelecekten haberler vererek uyarılar yapar. Bunlar için törenler ve ayinler şamanın yaşadığı çadır veya evde düzenlenir. Bu törenlere hastalar, yakınları ve yardım almak için gelen diğer kişiler katılır.
Yılın belirli günlerinde kutsal bir yerde kabile, köy, oba üyelerinin tamamının katıldığı bugün festival olarak adlandırılan özel törenler düzenlenir. Bu törenler yılda bir kaç kez olabilir. Genelde baharın başlangıcı, bağ bozumu, kürklü hayvanların avlanması, sürüye koç katma, yetenekleri, güçleri onaylanarak şamanlığa kabul edilen kişiler ve diğer özel günler için törenler düzenlenir. Bunun dışında atalara saygı, kötü ruhların kovulması gibi törenler özel günlerde köy veya yerleşim yeri dışındaki kutsal yerlerde yapılır. Bu kutsal yerler genelde kurganların, dikili taşların, obo, ovo gibi taş yığınlarının yapıldığı, halkın iyileştirici mistik güçlerin olduğuna inandığı yüksek tepebaşlarıdır. Bugün türbe, evliya mezarı, yatır vs. gibi adlandırdıklarımızdır.
Törenler bir veya bir kaç gün sürebilir. Halk kendi kalacakları çadırı veya eşyaları beraberlerinde götürür. Şaman için ise özel bir kulübe veya çadır halk tarafından inşa edilir. Şaman tören için yardımcıları ile hazırlıkları yaparken halktan seçilmiş kişiler Şaman’ın çadırı özel seçilmiş ağaç dalları ve kabuklarından yaparlar. Sibirya’da bunun için genelde huş ve akçaağaç kullanılır. Çadır ortasında bir ateş yakılabilecek , tepesinde dumanın çıkabileceği çember delikli inşa edilir. Şaman çadırının bir diğer özelliği ise her seferinde yeniden yapılmasıdır. Bu çadırın içine Şaman’ın dünya dışına yapacağı yolculukta kullanacağı, şamana yardımcı olacak ve koruyacak malzemeler yerleştirilir. Çadırın dışına o boyun veya kabilenin simgesi olan koruyucu ongunlar ve balballar yerleştirilir.
Bu arada şaman yardımcıları tarafından tören için hazırlanır. Makyajı yapılır, özel zırh görevi gören metallerle kaplı, koruyucu simgelerle süslenmiş giysileri, maskesi giydirilir. Özel tefi (davulu) hazırlanır. Bu arada her şamanın giysisi, davulu ve diğer malzemelerinin kendine özgü olduğunu belirtelim. Dilekler yapılır. Halk kurbanlarını keser. Kesilen kurbanlardan şaman şişlikler hazırlar. Ne kadar çok hazırlayabilirse o kadar iyi bir şamandır. Bazen bunun için diğer şamanlardan yardım alır. Etler pişirilir. Büyük bir ateş yakılır. Halk adak için getirdiği yiyecekleri sunarlar ve ateşe içecekler atarlar. Getirilen içkiler alkol içerdiği için ateşin daha parlamasına sebep olur. Halk çember oluşturur ve şaman ayinine başlar.
Bu törenler bir kaç gün devam edebilir. Şaman Çadırı şamanın törenler boyunca dinleneceği ve özel kapalı ayinlerin düzenlendiği bir yerdir. Buraya sadece tören düzenlenecek kişiler girer ve kapı kapatılır. Yakılan ateşin etrafında şaman iyi ruhlarla iletişim kurarak hastalık ve dertleri defeder, gelecek hakkında bilgiler verir..
Bu bilgiler ışığında Denizli Ve Muğla köyleri arasında yükselen Sandras dağında Köyceğiz Dalaman ve köylerinden gelen insanların katıldığı her yıl düzenli olarak Ağustos ayının son çarşamba ve perşembe günlerinde “Eren Günü” düzenlenmektedir. Çiçekbaba dağının bir diğer adı Sandras’tır. Bazı kaynaklar, Sandras dağının en yüksek noktasını (2.295 m) Çiçekbaba tepesi olarak adlandırır. Bazı kaynaklar ise bu tepenin adını dağın tümü için kullanmaktadır. Bir efsaneye göre bu yörenin insanları, çevre dağların birbirlerine akraba olduğuna inanırlarmış. Hatta rivayete göre Çal dağı ile Çiçekbaba Dağı kardeştirler. Ama Atkuyruksalmaz (rivayet odur ki, bu yörede sinek olmadığından yöre insanı, bu dağa Atkuyruksalmaz demiş) Dağı ile Çiçekbaba Dağı pek geçinemezlermiş, hatta bu yüzden birbirlerini topa tutmuşlar. Çiçekbaba’nın attığı top, Atkuyruksalmaz dağını yarı bele kadar yarar. Bunun üzerine Atkuyruksalmaz dağı: “Sen benden ‘Dıraz’ sın (yani büyüksün). Demiş. Bundan dolayı, dağların bugünkü adı Sandraz Dağları’dır Kaynakların farklı şekilde adlandırdığı Sandraz dağının ya da bu dağın en yüksek tepesine neden Çiçekbaba adının verildiğine dair bir başka efsane daha bulunmaktadır. Bu uzun efsane göçer Yörüklerin ağzında kuşaktan kuşağa yöreden yöreye anlatılırmış. Efsaneye göre yüzlerce yıl önce Erzurum-Horasan’da bir medresede okuyan yetmiş iki “Eren” ellerindeki asaları atmışlar. Erenler asalarının düştüğü yerlere gitmişler. Bunların beşi Köyceğiz yöresindeki dağlara düşmüş. Çiçekbaba, Ölemez, Çaldağı, Aygır ve Şimşir dağlarında asalarını bulan “Erenler” dağların ululuğuyla birleşmişler. Bugün onların anısına doruklarda birer mezar vardır. Hiç şüphesiz en belirgin olanı ve adına şenlikler düzenlenen “Çiçekbaba”dır. Kimisine göre, “Eren” çiçek hastalığına yakalanır ve adını bu hastalıktan alır. Bazıları ise “Eren”in çiçekleri çok sevdiği ve hep çiçekleri gezdiği için halk ona “Çiçekbaba” dendiğini söyler.
Şenlikler esnasında yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz bir rivayete göre yaklaşık 700 yıldır Çiçekbaba’da düzenlenen şenlikler, aslında Türklerdeki kurgan geleneğinin zaman içerisinde kurban-adak geleneğine dönüşmesidir. Bu ise Türklerdeki eski dini inançların halen varlığına bir işarettir. Yaşadığı kıta-toprak parçası ve inandığı din ne olursa olsun, kurgan geleneğinin günümüzde bir adak-kurban geleneğine dönüşmesi, tarih boyunca Türk düşünce yapısına egemen olan varlık-gerçeklik anlayışının halen izlerini korumaya çalıştığını bize göstermektedir. Öte yandan bugün form bakımından kurban kesim eylemi her ne kadar İslamiyet’in bir etkisi gibi görülse de aslında özü-içeriği bakımından kurban sunma geleneği eski Türklerde yaygın bir gelenektir. Kutsal kabul edilen tabiat varlıklarına at, koyun vb. gibi hayvanların kurban edilmesi geleneği, kurban törenleri çok eskiden beri Türklerde yaygınlaşan bir gelenektir. Eski Türk topluluklarını en çok korkutan yer-sular ve toprakta bulunan kötü ruhlardı. Hunlar’a ait kurganlardan elde edilen bilgilere göre dağ koyunu veya koçu, yer-sulara sunulan bir kurban olmaları sebebiyle sık sık kurban verilmiştir. Eski Türk topluluklarında kurban merasimlerine “yağışlık tapıg” adı verilmekte olup her vesileyle kurban sunulabilirdi. Doğum, ölüm, ant, savaş, yağmur duası, düğün, bereket ve diğer ayinler için birer sebep kabul olunurdu. Bu merasimlere kadınlar da katılmaktaydı.
Diğer bir önemli konu ise Eren gününe çevre köylerden gelen insanların çoğunun konaklamada kullandıkları bu yöreye ait tahtadan yapılma ‘’ÇÖGMEN’’ adı verilen konaklama alanları ilgi çekicidir Ardıç ağacından yapılma bu konaklama alanları ,ne yazık ki gelişen teknolojik çadırlarla berber kaybolmuş bu konuda ne bir araştırma nede inceleme kullanan insanlarında bu dünyadan göçmesiyle birlikte bilgi aktarımında olmadığından ÇÖGMENLER hakkında yeterli bilgi kalmamıştır
Alanda son Çögmeni kullananlar eren gününde kurban satışı yapan Ayşe hanım ve ailesidir ondan aldığımız kısıtlı bilgiler ışığında bu çadırların özel ardıç ağacından yapıldığını ardıç ağacının kendileri için kutsal olduğunu ve Çögmeni atasından yapmayı öğrendiğini dile getirdi Ayşe hanım Çögmenlerin genellikle eren gününe gelenlerin yaptığını içinde bir veya iki gece kaldıklarını çögmende kalanların Eren gününde kurban kesip çögmene girip dua ve niyazda bulunduklarını burada uyuduklarını ve bazı yaşlı kadınlarında çögmende kalan insanları ziyaret ettiği bu ziyaret sonucunda kurban etinden yediklerini dile getirdi bu bilgiler ışığında Türk kültürüne ve inancına hakım olanlar bilirler ki ÇÖGMEN’ler yukarıda da belirttiğimiz gibi birer şaman yapılarıdır özelikle Sibirya şamanların kullandığı ‘’’ çum (choom) diyorlar’ dedikleri ağaçtan yapılmış şamanik örnek fotoğraflarında verdiğimiz yapılarla bire bir aynı özelikleri göstermektedir.