DEDE KORKUT HİKÂYELERİNDEN BASAT’IN TEPEGÖZ’Ü ÖLDÜRDÜĞÜ BOY İLE ODYSSEİA DESTANI’NIN KARŞILAŞTIRILMA
Kasım 02, 2024

Homeros’un derlediği İlyada gibi Batı Edebiyatının temel eserlerden birisi de M.Ö. 4. yüzyılda yazıya aktarılan Odysseia Destanı’dır. Destanda, Odysseus’un Troya şehrinin yıkılışından sonra ülkesi Ithake’ye dönmek için çıktığı on yıllık uzun bir macera anlatılmıştır. 14. yüzyılda yazılan Dede Korkut Hikâyeleri’nde ise Oğuz Türklerinin en eski hikâyeleri anlatılmaktadır. Bu hikâyelerden biri olan Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdüğü Boy ile Odysseia Destanı arasında birtakım benzerlikler ve farklılıklar motifler üzerinden incelenmiştir.

Homeros’un Odysseia adlı destanında, tek gözlü bir dev olan Polyphemus’un yaşadığı adaya savaş dolayısıyla gitmek zorunda kalan Odysseus, yanındakilerle birlikte dev tarafından esir alınmıştır. Polyphemus, her gün bu tutsakların ikisini yiyerek beslenmektedir. Dev için planlar yapan Odysseus, yolculuğu sırasında eline geçen bir içkiyi deve sunmaya karar verir. Dev, bu hediyeyi içerek derin bir uykuya dalar. Bu sırada Odysseus, bir mızrağı alır, ateşte kızdırır ve devin gözüne saplar, böylece kör olan devin elinden kurtulmayı başarırlar.

Dede Korkut Hikâyeleri’nden Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdüğü hikâyede ise Basat, peri kızı ile bir ilişkiye girmiştir. Bu ilişkiden tek gözlü, yüzüğü sayesinde derisine kılıç işlemeyen, her gün Oğuz halkından iki adamı yiyerek beslenen Tepegöz doğmuştur. Basat tarafından gözü şişlenmiş ve yüzüğü alınıp başı kesilmiştir.

Oddysseia Destanı’nın dokuzucunu bölümü olan “Odysseus Anlatır – Kikonlar ­ Lotosyiyenler – Tepegözler”de şunlar geçmektedir:

“Çok akıllı Odysseus ona karşılık verdi, dedi ki:

“Yüce Alkinoos, bu koca halkın seçkin kralı,

ne güzel şeydir dinlemek bir ozanı,

hele sesi bu ozan gibi tanrılara denkse,

bundan daha güzel başka ne var yeryüzünde,

az şey mi barış içinde yaşaması bütün halkın,

evlerde şölen yapıp ozanı dinlemesi,

sıra sıra oturulması et ve ekmek dolu sofralarda,

şarap karılan sağraktan doldurması şarap sunanın,

ve getirip dökmesi herkesin tasına ayrı ayrı” (Homeros, çev. Erhat; Kadir, 2008: 163).

Evlerde şölen yapıp sıra sıra oturularak yemek yenmesi ve bunlar olurken bir ozanın sazı sözüyle ortaya çıkması ile tam olarak bir ozan motifini görebiliriz. Bu motif, tıpkı Dede Korkut Hikâyeleri’nde de karşımıza çıkmaktadır:

“Beyler bindiler, aslan yatağı üzerine geldiler. Aslanı kaldırıp oğlanı tuttular. Aruz oğlanı alıp evine getirdi. Şenlik yaptılar, yeme içme oldu. Amma oğlanı ne kadar getirdilerse durmadı, geri aslan yatağına vardı. Tekrar tutup getirdiler, Dedem Korkut geldi, der: Oğlanım sen insansın, hayvanla arkadaş olma, gel güzel ata bin, güzel yiğitlerle at sür, at koştur dedi. Büyük kardeşinin adı Kıyan Selçüktür, senin adın Basat olsun, adını ben verdim, yaşını Allah versin dedi” (MEB 1969: 168).

Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdüğü hikâyede de Dede Korkut sazı ve sözüyle bir ozandır.

Odysseia Destanı’nda bir savaşın olduğu ve bu savaşla çok fazla kayıpların olduğu anlatılmaktadır:

“Ossaat geldiler, hem de çok geldiler,

ilkyazda açan yapraklar kadar, çiçekler kadar.

Çöktü başımıza o zaman Zeus’un kara kaderi,

ve kalmadı biz zavallılarda çekmedik acı.

Saldırdılar sıra sıra, bir dövüştür başladı,

koca karınlı gemiler önünde uçuştu tunç kargılar.

Tanyeri ağardı, kutsal gün yürüdü,

çok insana karşı dayandık var gücümüzle,

ama güneş yükselmeye başlayınca ikindiye doğru,

Kikonlar ağır basıp Akhalara boyun eğdirdiler.

Güzel dizlikli altı yoldaşım benim

o gün gemilerin dibinde can verdiler” (Homeros, çev. Erhat; Kadir, 2008: 164).

Kurtuluşu kaçmakta bularak bir gemiye doğru yol almışlar ve bir adaya ilerlemişlerdir:

“Tam dokuz gün ölüm rüzgarları balıklı denizde çalkaladı bizi,

sonunda Lotosyiyenlerin toprağına vardık onuncu günü,

bir bu çiçeği yer buranın halkı,

orada karaya çıktık ve biz gittik su almaya,

arkadaşlar da çabucak hazır etti akşam yemeğini,

oturup doyurduk karnımızı tez giden gemilerin dibinde.

Yiyip içtikten sonra doyasıya,

yolladım arkadaşları, dedim gidin bakın,

ekmek yiyen hangi insanların toprağına ayak basmışız.

Seçtim iki kişi, kattım yanlarına bir de haberci.

Gittiler, ossaat, buluştular Lotosyiyen adamlarla,

bizim dostlara hiçbir kötülük düşünmedi ora halkı,

lotos bile verdiler onlara yesinler diye,

bizimkilerden kim yediyse lotosun bal gibi yemişini,

kendinden geçti ve dönmek istemedi bir daha gemiye.

Orada kalıp lotos yemekten başka şey düşünmediler,

akıllarını çelmişti bu yemiş, unutturmuştu sılayı” (Homeros, çev. Erhat; Kadir, 2008: 165).

Lotosyiyenlerin toprağına varan halk, buradaki insanların ne işle meşgul olduğu hakkında bilgi almak istemişlerdir. Sadece Lotos çiçeğini yiyen bir halk olduklarına dair bilgi de verilmiştir. Lotos meyvelerinden yiyen kişiler derin bir uykuya dalmaktadırlar; bir nevi uyanış, yeniden doğuş sembolüdür.

Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdüğü hikâyede Tepegöz’ün ailesi hakkında bilgiler şu şekilde verilmiştir:

“Oğuz bir gün yaylaya göçtü. Aruzun bir çobanı var idi. Adına Konur Koca Sarı Çoban derlerdi. Oğuzun önünce bundan evvel kimse göçmezdi. Uzun Pınar denmekle meşhur bir pınar var idi. O pınara periler konmuştu. Ansızın koyun ürktü. Çoban erkeçe1 kızdı, ileri vardı. Gördü ki peri kızları kanat kanada bağlamışlar, uçuyorlar. Çoban, keçesini üzerlerine attı, peri kızının birini tuttu. Tamah edip derhal temasta bulundu. Koyun ürkmeğe başladı. Çoban koyunun önüne koştu. Peri kızı kanat vurup uçtu, der: Çoban yıl tamam olunca, bende emanetin var, gel al dedi. Amma Oğuzun başına felâket getirdin dedi. Çobanın içine korku düştü. Amma kızın derdinden benzi sarardı” (MEB 1969: 169).

Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdüğü hikâyede bir çoban ile bir pınar perisinin ilişkisinden Tepegöz’ün doğduğu verilmiştir. Odysseia Destanı’nda Polyphemus’un babası ise deniz tanrısı Poseidon, annesi ise su perisidir. Her iki metinde de bir peri-deniz-su bağlantısı göze çarpmaktadır. Bunun dışında Tepegöz’ün babası bir çobanken Polyphemus’un kendisinin de bir çoban olduğu görülmektedir. Dede Korkut Hikâyesi’nde Tepegöz’ün doğumu, ad koyulması, büyütülüşü, beslenişi, evlat edinilişi, toplum içerisinde yaşayışı ve kovuluşu detaylı bir şekilde verilmiştir:

“Zamanla Oğuz yine yaylaya göçtü. Çoban gene bu pınara geldi. Gene koyun ürktü. Çoban ileri vardı. Gördü ki bir kütle yatıyor, parıl parıl parlıyor. Peri kızı geldi, der: Çoban emanetini gel al, amma Oğuzun başına felâket getirdin dedi. Çoban bu kütleyi görünce dehşete düştü. Geri döndü, sapan taşına tuttu. Vurdukça büyüdü. Çoban kütleyi bıraktı kaçtı. Koyun ardına düştü. Meğer o sırada Bayındır Han beylerle gezinti için ata binmişlerdi. Bu pınarın üzerine geldiler. Gördüler ki bir alâmet şey yatıyor, başı kıçı belirsiz. Etrafına toplandılar. İndi bir yiğit bunu tepti. Teptikçe büyüdü. Bir kaç yiğit daha indiler teptiler. Teptiklerince büyüdü. Aruz Koca da inip tekmeledi. Mahmuzu dokundu, bu kütle yarıldı, içinden bir oğlan çıktı, gövdesi adam, tepesinde bir gözü var. Aruz aldı bu oğlanı eteğine sardı. Der: Hanım bunu bana verin, oğlum Basat ile besleyeyim dedi. Bayındır Han senin olsun dedi” (MEB 1969: 170).

Dede Korkut hikâyesinde bir tane tek gözlü Tepegöz varken; Odysseia Destanı’nda birden çok tek gözlü Tepegöz bulunmaktadır ve onların özellikleri, yaşadıkları yerleri verilmiştir:

“Engine açıldık yeniden, gene yüreğimiz acı dolu.

Vardık töre bilmez, azgın Tepegözlerin iline,

onlar yalnız ölümsüz tanrılara güvenirler,

ne ekin ekerler elleriyle, ne de çift sürerler,

toprak ekilmeden, işlenmeden verir onlara her şeyi,

arpayı da, buğdayı da, asmayı da verir,

şarap sunan iri salkımları Zeus’un yağmuru şişirir.

Yoktur onların dernekleri, yasaları falan.

Otururlar yüksek dağ tepelerinde, oyuk mağaralarda,

herkes kendi evini yönetir, kendi karısını, çocuğunu,

umurlarında değildir hiç kimse, başkalarına aldırmazlar.

Limanın karşısında Küçükada diye bir adacık var,

Tepegözlerin toprağına ne yakın, ne uzak,

her yer alabildiğine ağaç, orman,

sayısız yabankeçileri ürer orada,

insan ayağı hiç basmaz adacığa, ürkütülmez keçiler,

avcılar buraya avlanmak için uğramazlar,

katlanmazlar binbir derde dağ tepe dolaşıp” (Homeros, çev. Erhat; Kadir, 2008: 166).

Odysseia Destanı’nda da Tepegözler bir dağda, tek başına yaşamaktadırlar. Yine Dede Korkut Hikâyesi’nde de Tepegöz’ün yaşadığı yer “Oğuz’dan çıktı, bir dağ başına vardı” diyerek anlatılmıştır. Her iki metinde de yaşamla ilgili ait oldukları kültürün bir çobanlık kültürü olduğunu görmekteyiz. Bunun dışında Odysseia Destanı’nda diğer halklarla deniz yoluyla alışveriş yaptıklarını da bilmekteyiz.

“Yoktur bu Tepegözlerin aşıboyalı gemileri,

sağlam güverteli tekneler yapacak marangozları yok,

yapsalardı, giderlerdi gemilerle insanların kentlerine,

alışveriş yaparlardı deniz yoluyla öbür insanlar gibi,

getirip götürürlerdi bir sürü mal,

onarırlardı adalarını güzel güzel yapılarla” (Homeros, çev. Erhat; Kadir, 2008: 166).

Her iki anlatıda da Tepegözlerin özellikleri aynıdır. Her ikisi doğaüstü bir güç görünümündedir. İnsanları yiyen, acımasız, güçlü ve kurnaz özellikler göstermektedirler. Odysseia Destanı’nda Polyphemus üretici bir çobanken; Dede Korkut hikâyesinde Tepegöz haraç kesen bir tiptir.

Anlatılarda insan yeme motifinin paganizmle alakalı olduğunu söyleyebiliriz. Tepegöz’ün ikişerli olarak insanları yediği şu şekilde geçmektedir:

“Dedem Korkutu Tepegöze gönderdiler. Geldi selâm verdi, der: Oğul Tepegöz, Oğuz elinde perişan oldu, bunaldı, ayağının toprağına beni attılar, sana haraç verelim, derler dedi. Tepegöz der: Günde altmış adam verin yemeğe dedi. Dede Korkut der: Bu şekilde sen adam bırakmaz tüketirsin dedi, amma günde iki adam ile beş yüz koyunverelim dedi. Dede Korkut böyle söyleyince Tepegöz der: Pekâlâ öyle olsun, evet hem bana iki adam verin yemeğimi benim pişirsin, ben yiyeyim dedi” (MEB 1969: 170).

Polyphemus da kahvaltısında iki insan yemektedir:

“Erken doğan gül parmaklı Şafak görününce,

dev ateş yaktı ve koyuldu güzelim hayvanlarını sağmaya,

hepsini sağdı sırayla ve yavruları analarının altına koydu.

Bitirdikten sonra bu işleri bir çırpıda

yakaladı iki adamımı daha, yaptı kahvaltısını” (Homeros, çev. Erhat; Kadir, 2008: 171).

Odysseus da Basat da intikam peşindedir. Basat kardeşi Kıyan Selçuk’un intikamını almak için Tepegöz’ü öldürmek istemektedir:

“Aruza kan kusturdu, meydan üzerinde kardeşin Kıyan Selçük ödü patladı can verdi, kudretli Oğuz beylerinin de kimisini perişan edip kimisini şehit eyledi, yedi defa Oğuzu yerinden sürdü, haraç dedi kesti, günde iki adam beş yüz koyun istedi, Yünlü Koca ile Yapağılı Kocayı ona hizmetkâr verdiler, dört oğlu olan birini verdi, üçü olan birini verdi, ikisi olan birini verdi, iki oğlancığım var idi, birini verdim biri kaldı, döndü sıra tekrar bana geldi, onu da istiyorlar, hanım bana medet dedi” (MEB 1969: 174).

Odysseia Destanı’nda da Odysseus öç almaktan bahsetmektedir:

“Ve gür sesiyle hızlı hızlı ıslık çala çala,

semiz davadarını sürdü yaylaya doğru.

Kalakalmıştım ben orda, kurup duruyordum,

bir öç alabilsem, diyordum, bir öç, ne olur,

bir getirse, diyordum, Athene bu dileğimi yerine!” (Homeros, çev. Erhat; Kadir, 2008: 172).

Basat, Tepegöz’ün mağarasından koç kılığına girerek kurtulmuştur:

“Tepegöz bildi ki Basat mağaradadır. Mağaranın kapısını tutup bir ayağını kapının bir yanma, birini de bir yanına koydu. Der: Bre koyun başları, erkeç, bir bir gel geç dedi. Bir bir gelip geçti. Her birinin başlarını sıvazladı. Toklucuklar, devletim sakar koç, gel geç dedi. Bjr koç yerinden kalktı, gerinip uzadı. Derhal. Basat koçu tutup boğazladı, derisini yüzdü, kuyruğu ile başını deriden ayırmadı, içine girdi” (MEB 1969: 177).

Odysseus ve on iki adamı da Polyphemus’un mağarasından koç kılığına girerek kurtulmuşlardır. Burada on iki sayısı Akdeniz medeniyeti içerisinde tamlığı ve mükemmelliği işaret etmektedir. Ayrıca on iki havari ile de ilişkilidir.

“Oysa ben, arayıp duruyordum en iyi yolu,

dostlarımı ve kendimi nasıl kurtaracaktım ölümden,

geçiriyordum aklımdan her çareyi, her düzeni,

düşmüştük can kaygusuna, gelmiş çatmıştı yıkımın büyüğü.

Sonunda en uygun şu yol göründü bana:

Çok besili ve gür yapağılıydı koyunların erkekleri,

iri ve güzeldiler, yünleri çalıyordu menekşe rengine,

iyi bükülmüş saplar aldım, sezdirmeden, usulcana,

üstünde Tepegöz canavarının yattığı hasırdan,

bağladım onlarla koçları üçer üçer,

adamlarından birini bindirdim ortadaki koça,

öbür ikisi, iki yandan giderek, saklardı onu.

Böylece üç koç taşırdı her arkadaşımı.

Ben de en güçlü koçu seçtim koyunlar arasında,

sırtından yakaladım onu, karnının altına asıldım,

kıvır kıvır, dolgun yapağıya tutundum ellerimle,

öylece, sabırlı bir yürekle, asılı kaldım” (Homeros, çev. Erhat; Kadir, 2008: 174).

Her iki metinde de ad söyleme motifini görmekteyiz. Tepegöz ve Polyphemus kendilerini öldürmek isteyen kişilerin, kendilerini kör eden kişilerin adlarını öğrenmek istemişlerdir. Basat adını kurtulduktan sonra söylerken Odysseia Destanı’nda daha önce söylenmiştir.

“Tepegöz gene der:

Memleketten doğum yerinden yiğit yerin neresidir?

Karanlık gece içinde yolu kaybetsen ümidin nedir

Büyük sancak tutan hanınız kim

Savaş günü önden at tepen alpınız kim

A k sakallı babanın adı nedir

Alp erenin erden adını saklaması ayıp olur

Adın nedir yiğit söyle bana” (MEB 1969: 181).

Odysseia Destanı’nda şu şekilde geçmektedir:

“-Peki, diyeyim sana Tepegöz, bana verilen adı,

ama sen de tut sözünü, ver bana armağanı.

Benim adım Kimse, beni böyle çağırır

anam, babam ve bütün arkadaşlarım” (Homeros, çev. Erhat; Kadir, 2008: 173).

“-Ölümlü insanlardan biri, Tepegöz, sorarsa sana,

nasıl oldu da böyle kör oldu gözün,

dersin ki, Odysseus kör etti beni, kentler yıkan,

yurdu ithake’de olan Odysseus, Laertes’in oğlu” (Homeros, çev. Erhat; Kadir, 2008: 177/12).

Öldürme işlevi için kullanılan araçlar Tepegöz’ün kendi araçlarıdır. Tepegöz’ü Basat onun kendi kılıcıyla öldürmüştür:

“Basat kızıp yerinden kalkı verdi. Erkek deve gibi Tepegözü dizi üzerine çökertti. Tepegözün kendi kılıcı ile boynunu vurdu. Deldi, yay kirişini taktı. Sürüye sürüye mağara kapısına geldi. Yünlü Koca ile Yapağılı Kocayı Oğuza müjdeci gönderdi” (MEB 1969: 189).

Odysseus ise Polyphemus’u onun kendi kazığıyla kör etmiştir:

“Kaldırıp kazığı batırdılar sivrisini gözünün tepesine,

ben de yukardan boyuna çevirdim bastıra bastıra,

nasıl bir gemi kalasında delgiyi çevirirse usta,

altına gerili kayışı kalfaları hani

bir o yana bir bu yana çekip dik tutarlar delgiyi,

o da hep aynı yeri durmadan deler,

biz de tıpkı öyle, ucu ateş gibi kazığı

sokmuştuk gözüne onun, döndürdük ha bire” (Homeros, çev. Erhat; Kadir, 2008: 174).

Dede Korkut hikâyesinde Tepegöz’ü öldüren güçlü bir kahraman Basat varken Odysseia Destanı’nda daha gerçekçi bir anlatım vardır. Homeros, tek gözlü Tepegözleri bir kişinin öldüremeyeceğini düşünmüştür. Basat, Tepegöz’ü öldürürken; Odyyseus, Polyphemus’u yalnızca kör etmiştir ve Polyphemus yaşamaya devam etmiştir. Odyyseus gemiyle kaçarak babasının yurduna doğru yol almıştır. Farklı coğrafyalarda, farklı kültür dairesi içerisinde ve farklı dil grupları içerisinde bulunan anlatıların hem benzerlikleri hem de farklıları incelenmiştir. Odysseia Destanı’nda kahramanın doğumu gibi motiflerin hepsi atlanmıştır; bu sebeple araştırıcılar bu destanın ilk yaratılış şeklinin yani urformunun, Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdüğü hikâye olduğuna dair görüşler sunmuşlardır.

KAYNAKÇA

Ergin, Muharrem, (1969). Dede Korkut Kitabı. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.

Homeros. Odysseia. (çev. Azra Erhat, A. Kadir), (2008). Can Sanat Yayınları.

Bu Haberi Paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.