Bulgar diye anılan boylar birlikteliğinin oluşumunda ve Magna (Büyük) Bulgar ile Tuna Bulgar devletlerinin kurucu unsurları arasında yer alan Onogurlar, Oğuzların kardeşi ve batı kolu olan Ogurlara mensup idiler. Onogurlar; isimleri “ok” kelimesinin çoğulu olan ve Türkçe boy, kabile manasına gelmektedir. Boylar birlikteliği şeklinde yaşayan Onogur adı, ittifaka, birlikteliğe dâhil boy sayısı ile alakalı olup Onogur, On Boy manasına gelir. Onogur kelimesi Bizans kaynaklarında Bulgarların yahut onların akrabaları Hun boylarından birinin adı olarak geçmektedir. Onogur, Unnogur, Unnugur, Unigor şekillerinde yer almıştır. Ayrıca On Boy manasındaki Onogur isminin Unnogur-Unnugur-Unigor şekillerinin Hun kabilesi veya kabileleri anlamında Hun-Ogur olabileceği düşünülmüştür. Kafesoğlu, Ogur boyları içerisinde Saragurların Ak-Ogur kanadını, Onogurların da dahil olduğu diğer Ogur gruplarının ise Kara-Ogur kanadını teşkil etmeleri ihtimali üzerinde durmuştur. Asya Hun Devleti’nin dağılması sonucunda tâbi boylardan bazıları Çin hâkimiyeti altına girerken bazıları da Sien-pi hücumlarıyla Güney Ural bozkırlarını takiben daha batıya gitmişlerdir. Boyların dağılmaları ve yer değiştirmeleri Moğolistan’dan İtil’e kadar uzanan sahayı etkilemiştir.
Bu süreçte Avrasya tarihi için hayli önem taşıyan hadiseler vuku bulmuştur. Bunlardan bir tanesi kavimler göçüdür. Avrupa Hun Devleti yıkılış süreci yaşadığından Onogurlar ve Saragurlar başta olmak üzere Ogur boyları kolayca Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlara yayıldılar. Önündeki Ogur ve Sabir boylarını batıya süren Avarlar ise bir duraklamanın ardından ertesi yüzyılın ortalarında Doğu Avrupa’da göründüler. Onogurlar, Macarlarla beraber Hazar Bozkırı’ndan geçip Kafkaslar’a Kuban Bozkırı’na göçtüler. Saragurlar da batıya ilerleyerek Ağaçeriler yurduna geldiler ve eski Hun boylar birliğine dâhil olan bu boyu yenerek hâkimiyetleri altına aldılar. Daha sonraları 466 senesinde Kafkaslar’dan aşağı güneye inerek Ermeni ülkesine ve Sasanilere akınlarda bulundular.
Onogurlar, Macarlara siyasi, askeri ve kültürel bakımdan tesir etmişler, onları da kendileriyle beraber güneye sürüklemişlerdir. Orta Asya’dan Doğu Avrupa coğrafyasına göç eden Ogurların yaşadıkları yerler İtil Nehri ile Karadeniz arasındaki bozkır bölgesinde Hazar Denizi’nin kuzeybatı kıyısında ve Kuban Nehri civarındaydı. Onogurlar Karadeniz’in kuzeyindeki ticarette rol oynamışlardır. Doğu Romalıların tahminen VII. yüzyılda başladıkları misyonerlik faaliyetleri sonucunda Onogurlar arasında Hristiyanlık yayılmaya başlamıştır. Bunun sonucunda Onogur Piskoposluğu dahi tesis edilmiştir. Onogurlar, yaşadıkları sahalarda askeri ve siyasi olarak değil, ticari yönleri ve şehirler kuracak sosyo-kültürel birikimleriyle dikkat çekmişlerdir. Aristokratik tabakayı oluşturan Bulgarları bir süre sonra Slavlaşarak dillerini kaybetmişlerdir.
Bulgar Krallığı: Bizans İmparatorluğu yıkılıncaya değin Bizans ile savaşıp hakimiyet alanlarını genişleten Bulgarlar, bir ara 1018-1186 yılları arasında yeniden Bizans İmparatorluğu’nun egemenliğine girmiştir. 14. yüzyılda Türklerin Rumeli‘ye çıkmasından sonra bağımsızlıklarını yitirerek Osmanlı Devleti’nin egemenliğine girmişlerdir.
Osmanlı döneminde Bulgarlar: Osmanlı Devleti’nin gerilemeye başlaması ve Çarlık Rusya’sının da desteğiyle, Balkanların tümünde olduğu gibi Bulgaristan’da da ulusal kurtuluş hareketi alevlenmiş, 93 Harbi‘nden yenilgiyle çıkan Osmanlı Devleti, Bulgaristan’ı 1878 yılında içişlerinde bağımsız prenslik olarak, 1908 senesinde ise tam bağımsız çarlık olarak tanımıştır.
20.Yüzyılda Bulgaristan: I.Dünya Savaşı’nda Osmanlılarla aynı cephede savaşa katılan Bulgaristan, II. Dünya Savaşı’na da Almanya saflarında katılarak her iki savaştan da yenilgiyle çıkmıştır.
II. Dünya Savaşı’nın ardından Balkanlar’da ilerleyen Sovyet ordusunun da yardımıyla Georgi Dimitrov önderliğinde sosyalist rejime geçen ülke, soğuk savaş yıllarında Varşova Paktı’nın üyesi olarak kalmış. Geçen yüzyılın 80’li yıllarından itibaren ise topraklarındaki Türk azınlığa uyguladığı zorla Bulgarlaştırma politikalarıyla dünyanın tepkisini çekmiş. Ve bu Bulgarlaştırma politikasına gelin beraber bakalım.
Bulgarlaştırma, Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nde çoğunlukla Türklere, Kırım Tatarlara ve Pomaklara uygulanan asimilasyon politikasıdır. Politika çerçevesinde Türklerin ve Pomakların adlarının Bulgar adlarıyla ile değiştirilmesi ve din olarak da Hristiyanlığı kabul etmeleri amaçlanmıştır. Bu sürece karşı çıkan Türk aydınlarını ise Belene kampı gibi sürgün kamplarına göndermiş ve türlü işkencelere maruz bırakmıştır. Todor Jivkov döneminde yaklaşık 300.000 Türkün bir kısmı sınır dışı edilmiş, bir kısmı da dış baskılara dayanamayıp Bulgaristan’ı terk etmiştir. Ülkeyi terk edenlerin büyük çoğunluğu Türkiye’ye göç etmişlerdir. Bu olayların ardından Türkiye-Bulgaristan ile ilişkileri kesmiş ve nota vermiştir. Türkiye Bulgaristan’a ambargo uygulamıştır. Bu olay Bulgaristan’ın ekonomisinin çökmesine sebep olmuş, Bulgaristan yaptığı tüm yanlışlıkları kabul etmiştir. Bu insan hakkı ihlali Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’nda tartışılmış ve cezası yavaş yavaş Bulgaristan tarafından ödenmeye başlanmıştır.
Bu dönemde Türklerin isimleri zorla Bulgar isimlerine çevrilmiştir. Evlerde bile Türkçe konuşmak yasaklanmıştır. Bölgede bulunan Türklere yapılan baskılar sonucunda Türkiye sınırlarını açarak Türkleri göçe zorlamışlardı. NATO ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde bu olaya el konulmasıyla birlikte Bulgarlaştırma siyaseti azalmıştır ve en sonunda sona ermiştir. Türkler mahkeme kararıyla adlarını tek tek geri almışlar yapılan yanlışlar ise her zamanki gibi kurulu düzenin bozulmaması için geçiştirilmiştir.
Kaynakça:
1 Gy. Németh, “On ogur, hét magyar, Dentűmogyer”, Magyar Nyelv, 17 (1921), s. 22-26; Gy. Moravcsik, “Zur Geschichte Der Onoguren”, Ungarische Jahrbücher, 10 (1930), s. 91; İ. Kafesoğlu, Bulgarların Kökeni, Ankara 1985, s. 6-8.
2 T. Tekin, Tuna Bulgarları ve Dilleri, Ankara 1987, s. 63.
3 İ. Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, İstanbul 1997, s. 198. Bu konuya dair değerlendirme için bkz. O. Karatay, “Oğurlar”, Doğu Avrupa Türk Tarihi, ed. O. Karatay-S. Acar, İstanbul 2013, s. 242.
4 Ebul Farac
5 Priskos’un notları, tarihi
6 İbn Fadlan seyahatnamesi
7 Priskos’un eserinin tercümesi için bkz. A. Ahmetbeyoğlu, Attila’nın Sarayı’nda Bir Romalı, İstanbul
8 2014, s. 7-71. 14 A. Ahmetbeyoğlu, Avrupa Hun İmparatorluğu, Ankara 2001, S.124,127